TÜRK-IŞ’in tarihi aynı zamanda bir mücadele tarihidir. Her zaman sosyal diyalogtan, iş barışından, ülkemizin huzurundan ve istikrarından yana olan TÜRK-İŞ, günü geldiğinde yasal ve meşru zeminde olmak, kırmamak, dökmemek kaydıyla haklarını sokaklarda, meydanlarda da aramıştır. Ülkemizin alanları, TÜRK-lŞ’in büyük mitinglerine, eylemlerine sahne olmuştur.
15 Şubat günü, Ankara’da Sıhhiye Meydanı’nda gerçekleştirdiğimiz, “Kölelik Düzenine Son, Taşeronlaşmaya, Örgütsüzlüğe, Kuralsız Çalışmaya Hayır Mitingi”, bu yönüyle, ülkemiz sendikal hareketinin ve TÜRK-lŞ’in tarihinde önemli bir kilometre taşı oldu.
Mitinge, başta Karayollarında çalışan taşeron işçileri olmak üzere, ülkemizin dört bir yanından on binlerce işçimiz katıldı, yürüyüş ve miting sırasında, birliğimizi ve bütünlüğümüzü bozucu tek bir olay dahi yaşanmadı. Mitingimiz, TÜRK-lŞ’in büyüklüğüne ve gücüne yaraşır bir olgunlukta ve coşkuyla geçti. Diğer işçi ve memur sendikalarından, meslek örgütlerinden, siyasi partilerden çok az katılım olmasına rağmen, TÜRK-İŞ tüm alanı doldurdu ve gücünü ve etkisini bir kez daha kanıtladı.
Bu tablo bizim için gurur verici. “Kölelik Düzenine Son Mitingi” Türkiye sendikacılık tarihine altın harflerle yazılacak.
Bu tablonun oluşmasına katkı veren tüm Sendikalarımızın Genel Merkezlerine, Şube Başkanlıklarına, Bölge ve İl Temsilciliklerimize ve tüm üyelerimize TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu adına şükranlarımı sunuyorum.
Mitingimizin ana teması, ülkemizde gittikçe yaygınlaşan ve adeta bir kölelik düzenine dönüşen, taşeron sistemine tepki göstermek ve bu konuda Hükümeti uyarmaktı. Temel taleplerimizin başında, taşeron sisteminin yaygınlaşmasına yol açacak yasal düzenlemelerin yapılmaması, kamuda asıl işi gören taşeron işçilerinin kadroya alınması ve bu konuda kesinleşmiş yargı kararlarının uygulanması geliyordu. Bunları dile getirdik, haklı taleplerimizin ülkeyi yönetenlerce dikkate alınmasını istedik.
Taşeronlaşmayla ilgili mücadelemiz ve çabamız bununla sınırlı kalmayacak. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından hazırlanan, taşeron sistemine ilişkin bir yasal düzenleme, yerel seçimlerden sonra, Nisan ayında Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne gönderilecek. TÜRK-İŞ olarak, bu düzenlemenin taleplerimiz doğrultusunda şekillenmesi, taşeron işçilerimizin haklarının korunması ve kadro sorununun çözülmesi için elimizden geleni kararlılıkla yapacağız.
Gündemimizin bir diğer konusu da, Yatağan, Kemerköy ve Yeniköy Termik santralleriyle kömür madenlerinin özelleştirme girişimleri. Bildiğiniz gibi, bu konuda Türkiye Maden-lş ve Tes-lş Sendikalarımızın yoğun mücadelesi devam ediyor. İşçilerimiz, sendikalarımızın öncülüğünde direnişlerini sürdürüyor, seslerini tüm ülkeye duyurmak için var güçleriyle mücadele ediyor.
Biz de arkadaşlarımızı, bu haklı davalarında hiç yalnız bırakmadık, her zaman yanlarında olduk. 24 Ocak 2014 günü Ankara’da Özelleştirme İdaresi önünde yaptığımız kitlesel basın açıklamasına gelmek isteyen işçilerimize güvenlik güçleri izin vermedi. Ama biz o gün onlara bir söz verdik, en kısa zamanda Ankara’da birlikte olacağımızı söyledik. Sözümüzü tuttuk, enerji ve maden işçisi arkadaşlarımız, 15 Şubat günü mitingimize kitlesel olarak katıldılar. Onlara bir şey daha söyledik, bu mücadele yalnızca enerji ve maden işçilerinin değil, aynı zamanda TÜRK-lŞ’in mücadelesidir, dedik. Bu sözümüzün arkasındayız ve olmaya devam edeceğiz.
Ülkemizde son günlerde yaşanan gelişmeler, herkesi olduğu gibi, bizleri de kaygılandırıyor. Siyasi ve ekonomik krize yol açan bu gelişmeler sonucunda, huzurumuz ve ülkemizin istikrarı ciddi biçimde yara alıyor. Bir taraftan yolsuzluk iddiaları, diğer taraftan paralel devlet iddiaları bitmek bilmiyor. Bunlar ülkemize zarar veriyor, ekonomimiz ağır yara alıyor. Ne yazık ki, her kriz döneminde olduğu gibi, ülkede yaşanan ekonomik krizin bedelini patronlar ödemiyor, bu bedeli çalışanlar ödüyor. Biz artık bedel ödemek istemiyoruz. Huzur içinde çalışmak, geleceğe güvenle bakmak istiyoruz.
Bu ülkede 76 milyon hep birlikte yaşıyoruz. Her inançtan, etnik kökenden, siyasi görüşten insanımız var. Tarih boyunca bu topraklarda kardeş gibi yaşamışız, yaşamaya da devam etmek zorundayız. Biz temsil ettiğimiz kesimlerin çıkarlarını savunuyoruz. Ülkemizin, halkımızın, işçilerimizin hak ve çıkarları elbette ki her şeyin üstündedir. Birbirimizle kenetlenmek, birlik ve bütünlük içinde olmak, ülkemizi bu zor günlerden geçirmek zorundayız. Ama bunu yaparken de, yanlış yapan, ülkeye zarar veren herkesten hesap sorabilmeliyiz. Kendi kişisel ya da siyasi çıkarlarını, ülkemizin ve halkımızın çıkarlarından üstün gören, ülkemizin istikrarını istemeyen güçlerle işbirliği yapan herkese karşı çıkmalıyız, onlarla mücadele etmeliyiz. Her zaman söylüyorum: Batan geminin lüks kamarası olmaz. Gemi battığı zaman herkes batar.