TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu, 2 Şubat Dünya Sulak Alanları Koruma Günü vesilesiyle bir açıklamada bulundu.
Günümüzdeki yaşam hâlâ sulak alanlara bağlı olarak devam etmektedir. Tarihsel gelişime bakıldığında, gelişmiş uygarlıkların birçoğu göl ve akarsu kıyıları gibi sulak alanlarda yerleşmiş, suyu etkin olarak kullanmıştır. Ancak, özellikle son yüzyılda tüm dünyada sulak alanlar başta olmak üzere hektarlarca doğal alan tahrip edilerek, yok edilmiştir.
Doğa da ekonomik olarak tüketilebilir konuma gelmiştir. Sürdürülebilir kalkınma günümüzde önemini ve önceliğini korumaktadır. Görünen odur ki, başta su olmak üzere biyolojik ihtiyaçlar yeni dönemin çatışma, göç ve savaşların sebebi olacaktır.
Erişilebilir tatlı su miktarı, dünyanın toplam su varlığının yüzde 1’inden bile azdır. Yeterli miktarda ve kaliteli bir suyun varlığı, tatlı su ekosistemlerinin olduğu kadar, gıda güvencesinin ve sürdürülebilir kalkınmanın, dolayısıyla insanlığın geleceğinin de temel koşuludur. Sulak alanların çalışma hayatında ve insanların geçimlerinde de yeri büyüktür.
Ülkemizde de ne yazık ki pek çok su kaynağı zamanında tedbir alınmadığı için kirlenmiş ve kullanılamaz hale gelmiştir. Yine sulak alanlar kurutulduğu ve su kaynakları iyi yönetilemediği için pek çok su kaynağı azalmış ve geri dönüşü olmayacak şekilde yok olmuştur. Bu durum, mevcut su havzaları üzerindeki baskıyı arttırmaktadır.
Gıda güvenliği ve enerji güvencesi, ekonomik büyüme, iklim değişikliğiyle mücadele ve biyolojik çeşitlilik kaybının önlenmesi gibi birçok konunun temelinde su kaynaklarının sürdürülebilirliği vardır.
Su kaynaklarının kısıtlı olması veya aşırı kullanımı toplumun tüm kesimlerini ve tek tek bireyleri doğrudan ilgilendirmektedir. Suyun sektörel paylaşımında yüzde 74 ile tarım ilk sırayı almaktadır. Evsel kullanım yüzde 15 ile ikinci ve endüstri sektörü yüzde 11 ile üçüncü sırada yer almaktadır. Türkiye’de kişi başın düşen günlük ortalama su miktarı gün geçtikçe de azalmaktadır. Ülkemiz hâlihazırda, sanıldığının aksine, su kaynakları açısından su fakiri konumundadır. Su kullanımı yanlış ve kirlenme bu hızda devam ederse yakın bir gelecekte Türkiye su bakımından fakir ülkeler arasında yerini alacaktır.
Sulak alanların, su havalarının azalması ve yapısının değişmesinin tek nedeni doğrudan insan müdahalesi değildir. İklim değişikliği küresel düzeyde yağış rejimlerinin ciddi oranda değişmesine ve yağışların istikrarsızlaşmasına yol açmaktadır. Yer altı sularının beslenmesini sağlayan karlı günler artan sıcaklıklar nedeniyle azalmaktadır. Ekolojik nedenlerden kaynaklanan bir göç dalgası, küresel göç eğilimleri üzerindeki baskıyı artırmaktadır. Bu durum, kaynakların yeniden paylaşımı açısından yeni sorunlara yol açabilecek niteliktedir ve ulusal güvenlikle doğrudan bağlantılıdır. Susuz bir canlı hayatı düşünülemeyeceği gibi sürdürülebilir bir kalkınma ancak su güvenliği ile sağlanabilecektir.
Hepimizin sebep olduğu iklim değişikliği beraberinde susuzluğu ve kuraklığı getirmektedir. Bu gün İstanbul’da baraj doluluk oranı %42, Ankara’da %20 seviyesindedir. Geçtiğimiz yılsonu itibariyle Ankara’da 120 gün, İstanbul’da 90 günlük su kalmıştır. Kışın ortasındaki bu seviyeler alarm durumuna işaret etmektedir.
Sulak alanları, su havzalarını korumak ve küresel ısınma ile arasındaki kısır döngüyü kırmak her bireyin ve kurum/kuruluşun görev ve sorumluluğundadır. Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) bu doğrultuda çalışmalarını sürdürmeye devam edecektir.