Devletimize ve milletimize ağır bedeller ödeten darbe ve muhtıralarla dolu Cumhuriyet tarihimizde, post-modern darbe olarak tanımlanan 28 Şubat 1997 tarihli darbenin bugün yıl dönümü.
Cumhuriyet tarihimizin çok partili hayata geçilen 1946 yılından 15 Temmuz 2016 tarihine kadar geçen süre, darbeler ve muhtıralar dönemi olarak adlandırılır.
28 Şubat 1997 tarihinde yapılan Milli Güvenlik Kurulu toplantısı sonucu açıklanan kararla başlayan süreç, ordu-bürokrasi merkezli post-modern bir darbe olarak siyasal hayatımızda kara bir leke olarak yerini almıştır.
Hangi gerekçeyle ve hangi odaklar tarafından yapılmış/verilmiş olursa olsun darbe ve muhtıralar, memleketimizin ve milletimizin onlarca yılımın heba olmasına, utançla ve üzüntüyle hatırladığımız insan hakları ihlallerine yol açmıştır. Anayasal ilkeler ve Anayasa ile güvence altına alınan çeşitli temel hak ve özgürlükler, demokrasinin ve hukukun evrensel normlarına aykırı olarak üretilen gerekçelerle cüretkar bir şekilde çiğnenmiştir.
Dünya ölçeğinde yaşanan tecrübeler göstermiştir ki devleti korumanın ve güçlendirmenin yolu, demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü hakim kılmak ve milli iradenin özgürce tecelli etmesini sağlamaktır.
Çeşitli çatışma/savaş tekniklerinin uygulandığı, dini ve etnik kökenli terör örgütlerinin emperyalist devletlerin istihbarat teşkilatlarınca oluşturulup eğitilerek ve desteklenerek sahaya sürüldüğü bir coğrafyada yaşıyoruz.
Toplum olarak siyaset kurumuyla, işçisiyle, sanayicisiyle, çiftçisiyle, esnafıyla zamanımızı, enerjimizi ve kaynaklarımızı sosyal, kültürel ve ekonomik kalkınma/gelişme için harcamak mecburiyetindeyiz.
Demokrasi olmadan, milli iradeyi hakim kılmadan bu gerçekleşmez. Demokrasi ve hukukun üstünlüğü siyasi düşüncesi, hayat tarzı, işi, mesleği ne olursa olsun toplum olarak hepimizin ortak paydası olmalıdır. Unutmamalıyız ki demokrasi ve hukuk hiçbir ayırım olmaksızın hepimiz için güvencedir.
Siyasi partiler, işçi ve işveren sendikaları, sivil toplum kuruluşları, basın ve meslek odaları… hiç bir gerekçe ve mazeret üretmeksizin demokrasiye sahip çıkmak ve geliştirmek için dayanışma içinde olmalıyız, bu geleceğimiz için bir zarurettir.
Önemle ve özenle ifade etmek isteriz: Anayasa’mızı ihlal edenler, darbeciler, muhtıracılar er ya da geç yargı önünde hesap verecektir, bu kaçınılmazdır.
Ayrıca darbeleri, darbe girişimlerini önlemeye, demokrasiyi korumaya yönelik hukuksal ve kurumsal düzenlemeleri desteklemeye yönelik kararlılığımızı bir kez daha yineliyoruz.
Artık darbelerle, muhtıralarla daha fazla zaman kaybetmek istemiyoruz.