ILO’nun 100. yılında ‘Daha Parlak Bir Gelecek İçin Çalışmak’ temasıyla Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından düzenlenen 12. Çalışma Meclisi, Ankara ATO Congresıum’da toplandı.
Çalışma hayatına dair politikaların belirlenmesi amacıyla iktidar, işçi ve işveren temsilcilerini bir araya getiren ve ilki 1947 yılında düzenlenen Çalışma Meclisi’nin 12. toplantısı, 23 Mayıs 2019 Perşembe günü "Daha Parlak Bir Gelecek İçin Çalışmak" temasıyla Ankara ATO Congresıum’da toplandı.
Bu kapsamda düzenlenen panelde, TÜRK-İŞ Genel Sekreteri Pevrul KAVLAK da konuşmacı olarak yer aldı.
Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt SELÇUK, ILO Genel Direktörü Guy RYDER, işçi, memur ve işveren sendikaları temsilcileri ile akademisyenlerin hazır bulunduğu panelde TÜRK-İŞ Genel Sekreteri Pevrul KAVLAK şu konulara değindi;
“Geleceğimizden endişeliyiz.”
KAVLAK, konuşmasına Atatürk ve silah arkadaşlarının 100 yıl önce sadece siyasi anlamda bir bağımsızlık mücadelesini başlatmadığını, aynı zamanda iktisadi anlamda da bir mücadeleyi başlattığını belirterek şunları söyledi: “Onlar, Türkiye Cumhuriyeti’nin siyasi ve iktisadi bağımsızlığı için yola çıktılar. Ve zafere ulaştılar. Onların yolu bizim yolumuzdur. O yol yani siyasi ve iktisadi bağımsızlık bugün birbirine bağımlı dünyada anlamsız gelebilir. Ama değil. Anlamı belki değişmiş olabilir ama ilk günkü kadar önemlidir. Cumhuriyetin kurulduğu ilk günlerde öncelikli mücadele, iktisat alanında verilen mücadeleydi. Onun için sanayi hamlesi yapıldı. Çünkü o zamanlarda sanayi demek, iş demekti, aş demekti. Kalkınma, gelişme, huzur, refah ve mutluluk demekti. Sanayileşme, memleketin ve insanlığın kurtuluşuydu. Oysa şimdi sanayiden korkar olduk. Sanayi 4.0’dan bahseden herkes, istediğiniz metni açın bakın yeni imkanlardan bahsediyor ama sorunlardan korkuyor. Mesela işsizliğin getireceği toplumsal sorunlardan, bunun yaratacağı sosyal ve siyasal huzursuzluklardan endişe ediyor. Yani geleceğimizden endişeliyiz. İşte sorun buradadır. Bizim için üzerinde durulması gereken nokta budur.”
“Teknolojiyi bütün insanlığın çıkarı için kullanmalıyız.”
Üzerinde konuşulacak bir dünya kalması için bilim ve teknolojiyi insanlık adına kullanmamız gerektiğini dile getirerek konuşmasına devam eden Genel Sekreter KAVLAK; “Peki ne yapacağız? Bilime karşı mı çıkacağız? İki yüzyıl önceki gibi makinaları mı kıracağız? Teknolojiye savaş mı açacağız? Hayır, aksine teknolojiyi sonuna kadar kullanacağız. Ama bir grubun çıkarı için değil, biraz daha fazla kar için değil, biraz daha fazla üretim için değil, bütün insanlığın çıkarı için kullanacağız. Böyle kullanmalıyız. Aksi halde çok parlak bir gelecekten bahsetmemiz mümkün değil. Bakın yaşamak için uzayda yeni bir dünya arıyoruz. Bu durum bazıları için bilim kurgu gibi gelebilir ama gerçekleri bilenler için aslında kaçınılmaz bir son. İklimi değiştirdik, suları kirlettik, kaynakları tükettik, toprakları ekilemez hale getirdik. Şimdi başka bir dünya arıyoruz. Umarım çok geç olmadan insanlığın aklı başına gelir de üzerinde konuşacak bir dünya kalır.” dedi.
“ILO’nun raporunda insana vurgu yapılması bizim adımıza mutluluk verici bir gelişme.”
KAVLAK, ILO’nun çalışma hayatı ile ilgili hazırladığı Küresel Komisyon raporuna değinerek devam ettiği konuşmasında şunları söyledi: “ILO’nun hazırladığı son raporu bu bakışla inceledik. Raporu hazırlayan, “Çalışma Yaşamanın Geleceği Küresel Komisyonu”na teşekkür ederiz. Rapor üzerindeki çalışmalarımızı henüz tamamlamadık. Ancak ilk izlenimlerimizin olumlu olduğunu söyleyebilirim. Öncelikle şunu söyleyeyim, Bundan birkaç yıl önce yine ILO’nun sanayi 4.0 ile ilgili bir toplantısına konuşmacı olarak davetliydim. Konuşma sıramı beklerken aslında kimsenin insandan bahsetmediğini fark ettim. Herkes büyük bir heyecanla robotlardan, veri kümelerinden, nesnelerin dünyasından konuşuyordu. Sadece biz insana vurgu yapıyorduk. Emek, alınteri diyorduk. Şimdi görüyorum ki, insan, nihayet rapora girmiş. Küresel Komisyonu’nun raporunda sık sık insan vurgusu yapılıyor. Bu mutluluk verici bir gelişme.” dedi.
“Milyonlarca emekçinin kaderini teknolojik gelişmelere ya da bir grubun insafına bırakamayız.”
ILO'nun Küresel Komisyon Raporu hakkında değerlendirmelerine devam eden KAVLAK; “Rapora genel olarak iyimser bir hava hakim. Atılması gereken adımlardan bahsederken teknolojinin yarattığı sorunlara, hayatın bir çözüm bulacağına inanılıyor. Ama, ben bu kadar iyimser değilim. Ne demek istediğimi bir örnekle açıklamama izin verin: Hatırlarsanız sesli filmlere geçiş, sinemada bir devrim yaratmıştı. O devrimin tek kurbanı sinema salonlarında sessiz filmlere eşlik eden piyanistler olmuştu. Onlar işsiz kalmıştı. Ama onların işsizlikleri uzun sürmedi. Bir süre sonra sosyal yaşamda piyanolu, canlı müzikli eğlence yerlerinin sayısında patlama yaşandı. Doğru hayat, kendi yarattığı soruna kendi çözüm bulmuştu. Hem de bu hepimizi güldüren, eğlendiren, mutlu eden bir çözüm olmuştu. Ama hayat her zaman bu kadar cömert değil. Çünkü o zaman işsiz kalan birkaç yüz piyanistten bahsediyorduk. Oysa şimdi teknolojiyi kendi haline bırakırsak daha doğrusu birkaç kişinin çıkarına teslim edersek, kitlelerin, milyonların, hatta Allah korusun, milyarların işsizliğinden söz ediyoruz. Sonu kestirilemeyecek bir gidişten söz ediyoruz. Kısacası gelişmeden değil aslında tam anlamıyla bir kaostan bahsediyoruz. Bakınız sadece biz değil önde gelen ekonomistler, akademisyenler, işadamları bile mevcut düzenin sürdürülemez olduğunu söylüyor. Mevcut düzeni aratacak bir başka düzen ise bırakın sürdürülebilir olmayı yaşanabilir bile olamaz. Onun için bu işi rastlantıya bırakamayız. Milyonlarca insanın, işçinin, emekçinin kaderini teknolojik gelişmelerin ya da bir grubun insafına bırakamayız. Bu sürece, mutlaka ama mutlaka müdahale etmeliyiz.”
“İnsan odaklı çözüm diyorsak o zaman çözümü sadece işçiye yüklemek haksızlık olur.”
TÜRK-İŞ Genel Sekreteri KAVLAK, çalışma hayatında yer alan sorunların çözümünü sadece çalışanlarda aramanın haksızlık olacağını belirterek tamamladığı konuşmasında; “Yeniden en başta sorduğumuz kritik soruya geri dönmüş oluyoruz. Ne yapmalıyız ve nasıl yapmalıyız? Küresel Komisyon’un raporuna baktığımızda sorumluluğun daha çok işçiye yüklendiğini görüyoruz. İşçiden kendi yeteneklerini geliştirmesi daha kalifiye hale gelmesi bekleniyor. Bu talep fabrikaya sabah girip akşam çıkan yıllardır İstanbul’da yaşayıp, denizi göremeyen işçiler için haksızlıktır. İşçilerden önce iyi niyet göstermesi gerekenler vardır. Mesela onlar artan verimlilik kadar, işçilerin çalışma saatini azaltabilirler. O zaman işçiler hem denizi görecek, hem de kendini geliştirmeye zaman bulacaktır. Benim bilimin ve teknolojinin insanlık için kullanılmasından anladığım budur. Eğer insan odaklı çözüm diyorsak o zaman çözümü sadece işçiye yüklemek haksızlık olur. Sorunların çözümünde öncelik işçide değil onun vergisini toplayan hükümetlerle, onu çalıştıran işverenlerdedir. Önce onlar taşın altına elini koymalıdır. Kaynaklar bunun için seferber edilmelidir. Bunun için bir yöntem aranıyorsa dünyanın yakın geçmişine bakılabilir. Yani refah devleti yeniden inşa edilebilir. Sosyal devlet uygulamaları yeniden hayata geçirilebilir. Evet, rapor cesur bir adımdır. Küresel Komisyon da bu raporu böyle tanımlıyor. Ancak eğer, insan onuruna yakışır bir iş ve yaşam diyorsak o zaman, ikinci adımı da cesurca atmalıyız. O ikinci adım emeğin yarattığı zenginlikten daha çok pay almasını sağlamaktır. Ben bu dünyanın, insanlığın, hepimizin geleceği için ikinci adımı cesurca atacağımızı umut ediyorum. İnsanlığın uzun yürüyüşü için bu ikinci adım çok ama çok önemlidir.” dedi.
''Daha Parlak Bir Gelecek İçin Çalışmak: Çalışanların ve İşverenlerin Rolü ve Beklentileri” başlıklı panelde, oturum başkanlığını Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fatih UŞAN yaptı. Panelde, Hak-İş Genel Başkan Yardımcısı Ali Cengiz GÜL, DİSK Başkanlar Kurulu Üyesi Tayfun GÖRGÜN, TİSK Yönetim Kurulu Başkanı Özgür Burak AKKOL, TOBB Yönetim Kurulu Üyesi Faik YAVUZ, Memur-Sen Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Emin ESEN, Türkiye Kamu-Sen Genel Başkan Yardımcısı Ahmet DEMİRCİ ve TESK Genel Sekreteri Naci SULKALAR’da birer konuşma gerçekleştirdi.