Atalay, “işçiden yapılacak zorunlu kesinti çalışanların reel gelirlerinin azalmasına ve iş barışının bozulmasına yol açacaktır”
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün ATALAY, bireysel emeklilik sistemine otomatik katılımı öngören düzenleme ile ilgili yaptığı açıklamada “işçiden yapılacak zorunlu kesinti çalışanların reel gelirlerinin azalmasına ve iş barışının bozulmasına yol açacaktır” dedi.
Ergün Atalay açıklamasında şu hususlara ağırlık verdi:
“Başbakan Yardımcısı Mehmet Şimşek, çalışanların tasarrufları üzerinden, otomatik katılımlı ve başlangıçta zorunlu bir tasarruf sistemi üzerinde çalıştıklarını ifade etmektedir. Bu konuda kamuoyuna yapılan açıklama dışında, herhangi bir tasarı veya metin Konfederasyonumuzla paylaşılmamıştır.
Çalışanların tasarrufları üzerinden kurgulanacak ‘otomatik katılımlı’ bir sistemin 10 yılda ülke ekonomisine 100 milyar TL ek tasarruf yaratacağı ifade edilmektedir. Bireysel Emeklilik Sistemi’nde otomatik katılım uygulaması sadece ücretli çalışan üzerinden yapılmak istenmektedir. Bu düzenleme yaklaşık 18 milyon ücretli çalışanı ilgilendirmektedir. Türkiye’de uygulanmak istenen otomatik katılım modelinin bir başka örneğini Dünyada görmek mümkün değildir.
Kaldı ki, mevcut Bireysel Emeklilik Sistemi uygulaması Türkiye’de beklenen sonucu vermemiştir. 2013 yılında devlet katkısı gibi çok ciddi bir teşvik sağlanmış olmasına rağmen kamuoyunda benimsenmemiştir. Sınırlı sayıda kişinin katılımı söz konusu olmuştur. Bu sisteme girenler iyi bir gelir elde edemediklerini düşündüklerinden sistemden çıkmaktadır. Sistemin, belirlenen dönemden önce çıkış yapılması halinde, birikim sağlayamama sonucunu doğurması nedeniyle, tasarrufunu belirli bir amaç doğrultusunda yapan kişiler için bu sistem iyi bir alternatif de olmamaktadır.
Türkiye Sigortalar Birliği verilerine göre, devlet katkısı teşviki sunulmasına rağmen 12 yıllık dönemin sonunda kişilerin sistemden çıkış oranı yüzde 35 seviyesindedir. Sistemde beşinci yılını dolduranlar incelendiğinde, çıkış oranı yüzde 50’ye yaklaşmaktadır. Sistemin başından bugüne kadar çıkışlara konu olan sözleşme adedi 3,7 milyona ulaşmıştır.
Bütün bu nedenlerle; bireysel emeklilik sistemi tasarruf eğilimini artırma fonksiyonunu yerine getirmemiştir. Sınırlı sayıda katılımın olması ve belirli bir süre sistemde kalan kişiler ayrılmak zorunda kaldıklarında, fazla fayda sağlayamadıkları bir yapı ortaya çıkmıştır.
Bireysel emeklilik sistemine otomatik katılım işgücü piyasasını olumsuz etkileyecektir. Ayrıca sisteme işveren katkısını da içermesi halinde istihdamın baskılanması sonucu doğabilecektir.
2014 yılı verilerine göre OECD üyesi ülkeler içerisinde Türkiye’nin istihdam yaratma maliyetlerinin kendi gelir grubundaki ülkelere nazaran yüksek olduğu görülmektedir. Diğer yandan işgücü maliyetleri içerisinde sosyal güvenlik primlerinin ve vergilerin yükü Türkiye için halen yüksektir. Bu durum istihdam üzerindeki mali yüklerin yaratılan istihdam için son derece hassas olduğunu ortaya koymaktadır.
Ücretli çalışanların büyük bir bölümü asgari ücret seviyesinde gelir elde etmektedir. Özellikle 10’dan az çalışanı bulunan işyerlerinde ücret seviyesi asgari ücrettir. SGK verilerine göre Türkiye’de istihdam edilenlerin yüzde 43’ünün sigorta primine esas kazancı asgari ücret seviyesindedir. 2016 yılında asgari ücretin artmasıyla bu oran yaklaşık yüzde 70’i aşmıştır. Dolayısıyla istihdamın yarısına yakınının asgari ücret düzeyinde yasal kazancı olduğu düşünüldüğünde hem sistemde biriken miktar düşük olacak, hem de kesinti miktarına direnç yüksek olacaktır.
Devletin resmi verilerine göre bir kişinin asgari aylık geçim maliyeti net 1.600 TL olarak belirlenmişken aylık net asgari ücret 1.300 TL olarak kararlaştırılmıştır. Her ay 300 TL eksik ücret alan çalışandan ayrıca 100 TL zorunlu bireysel emeklilik kesintisi yapılması, çalışanları açlığa mahkum etmektir.
Bu uygulamada ısrar edilmesi, iş barışının bozulması ve çalışanların reel gelirinin azalması gibi sonuçlar doğuracaktır. Bu uygulama işgücü piyasasına zarar verecektir. OECD ülkeleri içerisinde yıllık ancak 10 Bin Dolar ile reel asgari ücretin en düşük seviyelerde olduğu Türkiye için bu şekilde tasarrufların artırılması rasyonel olmayacaktır. Bunun yerine kullanılabilir gelirin artırılması üzerinden bir politika bileşeni üretilmelidir.
Sonuç olarak; getirilmek istenen ‘zorunlu’ bireysel emeklilik sistemi, sürekli gündemde tutulan ve tüm hazırlıklarının bitirildiği iddia edilen yeni kıdem tazminatı sistemine geçiş olarak değerlendirilmelidir. Bireysel Emeklilik Sistemi’nin güçlenmesi için atılan her adımın aynı zamanda kıdem tazminatını bu sistem içine alabilmek için geçilen bir aşama olarak görmek mümkündür.
Başbakan Yardımcısı Sayın Mehmet Şimşek’ten bugüne kadar işçilerle ilgili hayırlı bir haber ve çalışma görmedik. Bu düzenleme de onlardan biridir.”