TÜRK-İŞ tarafından planlanan ve Türkiye’nin dört bir yanında gerçekleştirilen “Genel İş Sağlığı ve Güvenliği Eğitim seminerleri, 13-14 Mayıs 2015 tarihlerinde Zonguldak’ta düzenlenen seminerle devam ediyor.
Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) Şemsi Denizer Salonu’nda gerçekleştirilen seminere, TÜRK-İŞ Genel Eğitim Sekreteri Nazmi Irgat, GMİS Genel Teşkilatlandırma ve Eğitim Sekreteri Satılmış Uludağ, Türk-İş’e bağlı sendikaların şube başkan ve yöneticileri ile işyeri temsilcileri katıldı.
Seminerin açılış konuşmasını GMİS Genel Teşkilatlandırma ve Eğitim Sekreteri Satılmış Uludağ yaptı.
Uludağ şöyle konuştu;
“Bugün 13 Mayıs. Bundan bir yıl önce ülkemiz madencilik tarihinin en ağır kazasını yaşadık.
Soma’da yaşanan faciada 301 arkadaşımız hayatını kaybetti.
Bu facianın gerekçesi madencilik tarihine, bir ilk olarak; “üretim zorlaması ve kar hırsı” olarak yazıldı.
Hemen arkasından Ermenek faciasında 18 kardeşimizi kaybettik.
Soma ve Ermenek facialarında yaşamını yitiren kardeşlerimiz başta olmak üzere iş kazalarında hayatını kaybeden kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.
Türk-İş tarafından düzenlenen Genel İş Sağlığı ve Güvenliği Seminerimiz bugün ve yarın olmak üzere iki gün sürecek.
Biz, maden işçileri ve bu maden havzasında diğer sektörlerde çalışan arkadaşlar olarak, bu anlamlı günde bu semineri düzenleyen Türk-İş yönetimine ve katkı veren arkadaşlara teşekkür ediyoruz.
Bu bölge insanı, yaşadığı iş kazalarında ödediği ağır bedeller nedeniyle, iş sağlığı ve güvenliğinin önemini herkesten daha iyi bilmektedir.
Biz bunun içindir ki 167 yıllık üretim kültürüne sahip olan madenciler olarak Türkiye Taşkömürü Kurumu’nun yaşatılması gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz.
Bırakınız başka madenlerdeki kazaları, deprem felaketlerinde bile ilk akla gelen Zonguldaklı maden işçileridir. Yani Türkiye Taşkömürü Kurumu Tahlisiye ekibidir.
Değerli arkadaşlarım,
Ne yazık ki, bu devasa kurum, bugün işçi açıkları nedeniyle zor bir dönemden geçiyor. Tarihinin en az sayıda işçisiyle en düşük üretimini yapıyor.
Norm kadroya göre 5 bin işçi açığı var.
Burada bunu ifade etmemin asıl sebebi, bu işçi açıklarının, üretimden ziyade iş güvenliğini tehdit eder noktaya gelmiş olmasıdır.
Genel Seçim sürecini yaşadığımız bu dönemde her fırsatta bunu dile getiriyor, Zonguldak, ülkemiz ve milletimiz adına siyaset yapan kadroları uyarıyoruz.
TTK’nın işçi açıklarının giderilmesini istiyoruz.
Değerli arkadaşlarım,
Burada değerli hocalarımızı dinlemenin ötesinde soru sorma imkanımız da var.
Tüm katılımcı arkadaşlardan, kafalarına takılan her soruyu hocalarımıza sormalarını istiyorum.
Çünkü sizin hayatınız herşeyden önemlidir.
Önce sağlıklı bir çalışma ortamı, sonra insanca yaşayacağımız koşulları yaratmak için buradan alacağınız bilgiler önemli.
Ve tabii ki işçiler, emekçiler olarak her şart altında birlikte hareket edebilmemiz ve birlikte mücadele edebilmemiz de önemlidir”.
Türk-İş Genel Eğitim Sekreteri Nazmi Irgat yaptığı konuşmada 13 Mayıs gününün Soma’da 2014 yılında meydana gelen maden faciasının yıldönümü olduğuna dikkat çekti.
Irgat şöyle konuştu;
Bugün önemli bir gün. Son yüzyılın içinde belki dünyanın da diyebileceğimiz ama ülkemizin en büyük acısını, en büyük felaketini yaşadığımız bir gün oldu. Soma’da 13 Mayıs 2014’te, o günün akşamı Türk-İş Yöneticisi arkadaşlarla beraber ben de oradaydım. Ben tekstilci bir arkadaşınızım. O nedenle madeni bilmem. Ama o atmosferi gördüğümde inanın insanın kendisini tutması, çaresizliğinden daha doğrusu, mümkün değildi.
Bizim iş kazalarında, yer üstünde olduğu için, herkesin müdahale etme şansı oluyor. O boğucu duman içinde, o zehirin içinde. Sadece bekliyoruz, elimizden bir şey gelmiyor. O ızdırap, o acı zaten insanı derinden yaralıyor. Ve sadece ocaktan çıkan arkadaşlarımızın cesetlerini seyretmekle yetiniyoruz.
Elbetteki siz değerli arkadaşlarımızın orada en büyük fedakarlığı yaptığını biliyoruz. Elbetteki ülkemiz, imkanlarını kullanıyor. Buradaki arkadaşlarımızın büyük katkıları oldu. Ama Zonguldak’taki kurtarma ekibinin en büyük yararı sağladığını da burada ifade etmek istiyorum.
Evet, bugünü özellikle seçtik. Türk-İş Yöneticisi arkadaşların, başta Sayın Genel Başkanın size sevgi ve saygılarını da iletmek istiyorum. Sizlere selamlarını gönderdi. Türk-İş Genel Başkanımız ve Türk-İş Konfederasyonu’nun değerli mensupları bugün Soma’dalar. Unutamayacağız ama bu yıl ilk anma olacak, bundan sonraki yıllarda da olacak. Bu acıların bir daha yaşanmaması için ülke imkanları her neyse seferber edilmesi konusunda da hassasiyetimizi de tüm kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Ölenlere Allah’tan rahmet, elbetteki o acıyı yaşayan yakınlarına da yürekten başsağlığı diliyorum.
Bu acıyı Allahımız bir daha yaşatmasın diyorum.
Değerli arkadaşlarım hayat devam ediyor.
Ülkemizin içinde bulunduğu konum itibariyle biz çalışanların da, bugünkü yapı itibariyle kendimizi de konumlandırmamız gerekiyor.
Dünyada sistem değişiyor ve Türkiye’de bu sistem içinde yerini alıyor. Yani ekonomik sistemi kastediyorum.
Ben deniz, 1975 yılında bir kamu işyerinde göreve başladım. Ve o gün itibariyle benim çalıştığım kurumda, sadece bizim işkolunda 34 bin çalışan kamu işçisi vardı. Ama diğer işkollarıyla birlikte 100 bine yakın çalışan vardı. Sümer Holding’de 100 bine yakın insan çalışıyordu. O günlerde sadece Türk-İş’e bağlı 1.5 milyona yakın kamu işçisi vardı. Üretiyordu ülke. Sanayiye doğru da bir akım vardı. Yani ülkenin sanayileşmesi konusunda da bir azim, bir kararlılık vardı.
Ama ne olduysa sihirli eller, yukarıdan buyurgan bir anlayışla yeter dediler artık bu sistem değişmeli. Yani devlet işçi çalıştırmamalı, istihdamı özel sektör yapmalı, devlet üretimden yatırımdan çekilmeli, o nedenle de var olan devlet yatırımları da el değiştirmeli, yani özelleştirilmeli bunlar, sosyal devlet olmaz artık, sosyal devlet daraltılmalı, devlet küçülmeli, devlet sadece eğitimde, güvenlikte, adalette olabilir ama devlet kaput üretmez, devlet maden üretmez, devlet santral çalıştırmaz dediler.
Bu anlayışla değerli arkadaşlar, 1980li yıllarda başlayan ve ne olduğunun pek de farkına varamadığımız, sendikal hareket bakımından da kanıksayamadığımız, rüzgar gibi de savrulan, ülkemiz kaynaklarının hiçbir kamusal yarar düşünülmeden, hani babalar gibi pazarlarım diyen anlayışın var olduğu bir dönem yaşadık.
Dolayısıyla Büyük Atatürk’ümüzün, Büyük Önderin Cumhuriyetin ilk yıllarında, genç yıllarında İzmir İktisat Kongresi’yle başlattığı ve sosyal devleti de kapsayan kalkınmacı devlet modeli anlayışı dediğimiz karma ekonomik sistem kökünden yerle bir edildi. Yerine istihdamın ve üretimin sözüm ona özel sektörce sağlanacağı anlayışıyla o güzelim kaynaklarımızı, 34 Sümerbank fabrikamızın bir tanesi bile çalışmıyor şu anda, babalar gibi pazarladılar. Büyük özverilerle, büyük emeklerle belli noktaya gelmiş sanayi hamlesinin önü kesildi. Rica minnet özel sektöre aktarılan kaynaklar yerinde kullanılmadı. Dolayısıyla bu anlayışla ülkemiz kaynakları yok edildi.
Ve şimdi ülkemizde büyük işsizlik var. Devlet istihdam sağlamıyor. Her yıl 850 bin gencimiz de iş aramak için hazır bekliyor. Devlet üretmediği için, devlet istihdam sağlamadığı için de elbette ki özel sektör eliyle sağlanacak istihdam. Ama bunu yaparken de, nazlıdır tabii sermaye, şunları şunları isterim ben, kar edeceğim hususlar neyse ben o sektöre yatırım yaparım. Kârımı engelleyen ne varsa onu devlet üstlenmeli dediler. Başlangıçta bu işin felsefesinde şu var; devlet gölge etmesin başka ihsan istemeyiz anlayışı yaygındı işverenlerde. Yani devlet bize karışmasın. Bu sisteme serbest piyasa ekonomisi dediler. Ancak gördük ki ülke her 5 yılda bir kriz yaşadı. 1994, 1998, 2001 en son 2008. Her zora düşüşte devlet bizi kurtarsın dediler ama… Her zora girişte devlet kaynaklarından destek istediler. Bu çarpık yapı halen devem ediyor ülkemizde”.
Çalışanların sorunlarının devam ettiğini belirten Irgat, “Hiçbir ekonomik yapı, hiçbir ekonomik uygulama insan hayatından önde değildir. Esas aldığımız husus insandır, insan temellidir. Ama bugün uygulanan yapıya baktığımız zaman sermaye dünyada serbestçe dolaşabilecek, nerede ucuz emek varsa, nerede kaynak varsa oraya gidecek. Ama emek kesimi kendi ülke sınırları içinde kalacak ve rekabet dışı olacak. Maliyetler içinde işçilik maliyetleri çok yüksek, rekabet edemiyoruz diyor, kurallı, güvenceli çalışma bize ağır geliyor diyor işverenlerimiz.
Kıdem tazminatı bize ağır geliyor diyorlar. Biz istediğimiz işçiyi istediğimiz süre zarfında çağırıp, iş bitince geriye gönderebilmeliyiz diyorlar. Özel istihdam bürolarına işçi kiralama yetkisi verilmeli ki biz oradan almalıyız işçiyi. Bunların anlayışı bu.
Sözüm ona işçiyi düşünüyormuş, çalışanı düşünüyormuş anlayışıyla kamuoyunu yanıltıyorlar.
Çalışanların yüzde 85’i kıdem tazminatı alamıyor, öyle bir sistem getireceğiz ki çalışanların hepsi kıdem tazminatlarını alacaklar, fon getireceğiz diyorlar. Gerçek gizleniyor. Bunu yaparken hangi kıstasları uygulamaya koyacaksınız? Bugüne kadar kıdem tazminatının işverene maliyeti yüzde 8,3. İşverenler yüzde 4 prim ödemek istiyorlar. Yüzde 8,3 maliyeti varsa ve yüzde 4 prim ödenecekse kusura bakmayın büyük mücadelelerle alınmış 30 günlük kıdem tazminatının da yarıya ineceğini anlayabiliyoruz.
Eğer kanunların herkese uygulanması, kanunlardaki eksiklerin tespit edilerek giderilmesi isteniyorsa biz ona varız zaten.
Mevcut kanunlarla herkes çalıştığı oranda kıdem tazminatı alabilir. Taşeronda çalışan insanlar kıdem tazminatı alamaz diye bir şey yok. Eğer samimiyet varsa herkes çalıştığı oranda, 3 ayda çalışsa, 5 ayda çalışsa kıdem tazminatı alır denilir ve herkes kıdem tazminatını alabilir. Ya da işletmelerin zora girmesi durumunda, daha önce böyleydi, işçinin birinci derece alacaklı olmasıyla ilgili bir düzenleme yapılır. İşyerinin zora girmesi halinde işçi o işyerine sahip çıkar” dedi.
Türkiye’de resmi olarak açıklanan işsizlik ve enflasyon rakamlarının gerçeği yansıtmadığını belirten Nazmi Irgat, “Biz yaşayarak öğreniyoruz, kendi hayatımızdan biliyoruz. Enflasyon rakamları açıklanın üstünde.
Son 13 yıl içinde her türlü sistemi değiştirmiş olmalarına rağmen işsizlik rakamların da hiç aşağıya inmediğini görüyoruz. İşsiz sayısı olarak 3 milyon 200 civarında resmi rakam olmasına rağmen, literatüre konulmuş iş bulamadığı için iş aramaktan vazgeçtiği anlayışının sergilendiği bir yapı var. Bunları da dahil ettiğimiz zaman ülkemizde 6 milyon civarında işsiz var. Ve bu sorunu çözmeyen bir anlayış var” dedi.
Irgat, asgari ücret, taşeron çalışanları konularında da görüşlerini paylaştı.
Eğitim Seminerinde TÜRK-İŞ Sosyal Güvenlik Uzmanı Celal TOZAN "İş Sağlığı ve Genel Sağlık Sigortası Uygulamaları, Sosyal Güvenlik Uygulamalarında Son Gelişmeler", Dr. Orhan Efsun CİHAN " Türkiye'de İş Sağlığı ve Güvenliği Haklar ve Ödevler", Dr. Cebrail Şimşek " İş Kazaları ve Meslek Hastalıkları", Prof. Dr. Aziz KONUKMAN ise "Türkiye'de Ekonomik ve Sosyal Gelişmeler" konularında eğitim seminer programına katkı sağladı.