TÜRKİYE İŞÇİ DELEGESİ VE TÜRK-İŞ GENEL BAŞKANI ERGÜN ATALAY’IN 103. ULUSLARARASI ÇALIŞMA KONFERANSINA HİTABEN YAPTIĞI KONUŞMADIR
Sayın Başkan,
Değerli Delegeler;
Öncelikle Konferans başkanlığına seçilmenizden dolayı sizi kutluyorum. Hazırladığı raporlar ve bugüne kadar ki başarılı çalışmaları nedeniyle ILO Genel Direktörüne teşekkür ediyorum.
Türkiye çalışanları adına çıktığım bu kürsüden size ülkemdeki güzel gelişmeleri anlatmak isterdim. Ancak, 13 Mayıs 2014 günü Soma kömür madeninde 301 kişinin ölümü ile sonuçlanan “trajedi” hepimizi derinden sarsmıştır.
Soma kömür ocağında, temel işçi hak ve özgürlüklerini ihlal eden, insan hayatını ve sağlığını hiçe sayan ihmal ve uygulamalar yapılmıştır.
Başta kömür madenleri olmak üzere tüm işyerlerindeki olumsuz çalışma koşullarını, ihmal ve ihlalleri raporlarımızda, açıklamalarımızda ortaya koyduk. ILO’nun teknik desteğini aldık. İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası çeşitli müdahale ve değişiklikler yapıldıktan sonra yürürlüğe girebilmiştir. Ancak, uygulamada karşılaşılan sorunlar devam etmiştir. Yasal düzenlemeler yüzlerce madencimizin, binlerce işçimizin hayatını kurtarmaya yetmemiştir.
ILO’nun 176 Sayılı Madenlerde Sağlık ve Güvenlik Sözleşmesi ülkemizde henüz onaylanmamıştır. Anılan Sözleşmenin ülkemde onaylanması ancak yaşanan faciadan sonra mümkün olacaktır.
Rekabet şartları işçileri yetersiz ücretlerle, düşük işgücü maliyeti ile çalıştırarak sağlanmaz. Hiç bir işletme ya da işverenin elde edeceği kar, işçilerin canından veya sağlığından önemli değildir.
Değerli Delegeler,
Ortaya çıkardığı pek çok olumsuzluğun yanında ülkemdeki iş kazalarının da önemli nedenlerinden biri olan taşeronlaşma son derece yaygınlaşmıştır.
Bu çalışma biçimiyle örgütsüz ve daha düşük maliyetli işçi çalıştırılmaktadır. İş yasasının koruyucu hükümleri bu işçiler için geçerli olmamaktadır. İşçiler arasında ayrıma neden olan bu istihdam biçimine “ücretli kölelik” demek daha doğru olacaktır.
Bu sorunu çözmeye iliskin yasal duzenlemelere ait calismalar devam etmektedir. Geçtiğimiz hafta içinde ülkemizdeki üç işçi konfederasyonunun genel başkanları olarak bir araya geldik.
Mutabakata vardığımız ortak önerilerimizi, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a ilettik. Olumlu bir aşamaya geldiğimizi umuyorum. Kanun tasarısı halen parlamentoda görüşülmektedir. İşçi kesiminin taleplerini karşılayacak şekilde sonuçlanmasını bekliyoruz.
Ülkeyi yönetenler, sahip oldukları hak ve güvencelerin kar hırsına kurban edilmesini engellemek için mücadele eden Yatağan Enerji ve Maden işçilerinin haklı taleplerini yerine getirmeli ve özelleştirmeden vazgeçmelidir.
İşçileri kapsayan 6356 ve memurları kapsayan 4688 sayılı yasalarda yer alan örgütlenme, toplu iş sözleşmesi ve grev hakkı gibi temel hak ve özgürlüklerle ilgili kısıtlamalardan vazgeçilmelidir.
Kamu görevlilerinin grev hakkı yoktur, toplu görüşme müzakerelerinin etkisi sınırlı olmaktadır. Uyuşmazlık halinde “hakem kurulu” devreye girmektedir. Bu kurulun yapısı eşit temsil ilkesine uygun olmalıdır.
Ülkemizde sendikalaşma oranı son derece düşüktür. Özellikle özel sektörde sınırlı sayıda sendikal örgütlenme sağlanabilmektedir. Türkiye, sendikal nedenle işten çıkarmalara son verecek kapsamlı çözüm yöntemleri geliştirmek zorundadır.
Türkiye son dönemde ekonomik büyümesini sürdürmüştür. Ancak, insana yakışır yeni ve üretken iş sağlamak anlamında sıkıntılar devam etmektedir. İşsizlik, özellikle genç ve eğitimli kesimde yüksektir. Kadınların işgücüne katılımı düşüktür.
İşgücü piyasalarımızın en büyük problemi olan kayıt dışı çalışma ise, örgütlenmeden iş sağlığı güvenliğine ve sosyal güvenlik sistemine kadar tüm çalışma hayatını ve ekonomiyi olumsuz yönde etkilemektedir.
Bu alanda, sosyal taraflar ILO desteğiyle hep birlikte bir proje uygulamıştır. Son yıllarda, bu alanda olumlu gelişme görülmekle beraber halen üç çalışandan biri kayıt dışı çalışmaktadır.
Değerli Delegeler,
Bugün, birçok ülkede, demokratik değerler ağır saldırı altındadır. Demokrasinin bulunmadığı, temel insan hak ve özgürlüklerinin tartışma konusu olduğu ülkelerde, işçi haklarından söz edilemez. Bir ülkedeki insan hakkı ihlalleri önce komşu ülkeleri ve sonra hepimizi etkilemektedir. Türkiye, çevre ülkelerdeki krizlerden en fazla etkilenen ülkelerden birisidir.
İnsanların anlamsız savaşlar, açlık veya susuzluktan can vermediği, siyasi idamların uygulanmadığı, güçlünün güçsüzü ezmediği, işçilerin sömürülmediği ve iş cinayetlerinin yaşanmadığı bir dünya istemek hepimizin hakkıdır.
13 Mayıstan sonra muhalefeti, iktidarı, işvereni ve sendikaları ile tüm Türkiye, şapkasını önüne koyup düşünmelidir. Aksi takdirde, hiç kimse 301 maden şehidinin 432 yetiminin ahından kurtulamaz.
Son olarak, Türkiye’nin ILO Yönetim Kuruluna seçilmesinden duyduğum memnuniyeti dile getirmek istiyorum. Umuyorum ki, tüm dünyada ve Türkiye’de, yaşanan sorunların çözümüne katkı sunacaktır.
Genel Müdüre ve tüm ILO çalışanlarına gelecek çalışmalarında başarılar diliyor, dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.