Sayın Başkan,
Değerli Delegeler;
Öncelikle Konferans başkanlığınına seçilmenizden dolayı sizi kutluyorum.
Genel Direktörün ILO’nun 100. yılına yaklaşırken hazırladığı raporu son derece önemli bulduğumu ifade etmek isterim.
Rapor 2. Bölüme anlamlı bir soru ile başlıyor. Gezegenimizin üç milyar kişiye ulaşan iş gücü açısından koşulların nasıl olduğunu, dünyanın nerelerinde ciddi ihlaller yaşandığını soruyor ve öncelikle bir durum tespiti yapalım istiyor.
Sayın Genel Direktöre; çalışan kesim açısından dünyada durumun hiç de iyi olmadığını söylemek isterim. Raporun ilerleyen bölümünde bahsedildiği gibi dünyanın zenginleşmeye devam ettiği doğrudur. Üretim sürecinin birden fazla ülkede tamamlandığı ve tedarik zincirlerine bağlı yeni bir küresel ekonomik düzen oluştuğu da doğrudur. Ancak, bu düzen az sayıda gelişmiş ülkenin ve dünya nüfusunun sadece küçük bir bölümünün refahı ve zenginliğine hizmet etmektedir.
Bu refah ve zenginliğin bedeli dünyanın geri kalanına ödetilmekte, insanlar çoğu zaman kölelik düzeninde ve insan onuruna yakışmayan koşullarda çalıştırılmaktadır. Az sayıda ülke, zengin sosyal haklar ve nitelikli kamu hizmetleri ile vatandaşına iyi bir yaşam sunarken başka ülkelerde insanlar savaşlarda hayatını kaybetmektedir.
Değerli Delegeler,
ILO’nun 100. Yılına girerken raporda ifade edilen “sosyal adalet” fikrini ve bu fikrin güçlenmesini elbette arzu ediyoruz. Ancak, ILO çatısı altında “küreselleşen sosyal adalet” gibi “adalet” konusunda daha pek çok rapor hazırlamamıza rağmen, her geçen gün çalışma koşullarının kötüleşmesi, sendikal hakların ve ücretlerin baskı altında tutulması ve çalışanların satın alma güçlerinin giderek azalması, tüm bu çalışmaların neden yapıldığı sorusunu akıllara getirmektedir.
Çalışan kesimin ısrarla sürdürdüğü üç taraflı diyaloga rağmen; küresel düzeyde eşitsizliğin, adaletsizliğin ve örgütsüzlüğün artıyor olması emekçinin sabrını zorlamakta, sosyal diyaloğa olan inancı zedelemektedir.
ILO’nun 100. Yılına kutlama etkinlikleriyle değil; sosyal adalet için atılacak sağlam adımlarla girmeyi temenni ettiğimizi ve tüm dünya için çalışma hayatında huzur ve barışın sağlanması açısından bunu zorunlu gördüğümüzü ifade etmek isterim.
Raporda yapılan tespitler içerisinde başta genç işsizliği olmak üzere kayıt dışılığın artması, büyüyen işsizlik sorunu, kadınların işgücüne katılımının düşük olması, iş yerlerinin sağlıklı ve güvenli olmaması, örgütsüz toplum yaratma çabaları, güvencesiz istihdam biçimlerinin yaygınlaşması gibi sorunlar benim ülkemde de yaşanmaktadır.
Değerli Delegeler,
Geçen yıl Soma’da, Ermenek’te ve Türkiye’nin başka yerlerinde yaşanan iş kazaları sonucu hayatını kaybeden işçi kerdeşlerimizi buradan bir kez daha rahmetle anıyorum.
Türkiye, daha önce onaylamış olduğu ILO Sözleşmelerine ek olarak; geçtiğimiz aylarda, 167 ve 176 Sayılı inşaat ve madenlerde iş sağlığı ve güvenliğini düzenleyen iki önemli sözleşmeyi onaylamıştır. Türkiye böylece, iş kazalarının en fazla yaşandığı iş kollarında önemli bir adım atmıştır.
Geçen yıl yaptığım konuşmamda da vurguladığım gibi, rekabet insan hayatı ve işgücü maliyetleri üzerinden hesaplanamaz. Elde edilen hiç bir kar, işçinin canından ve sağlığından önemli değildir. Kazalar yaşanmadan önlem almak ve insanların işyerlerinde güvenli bir şekilde çalışmasını sağlamak insanlık görevidir. Bunu; tüm dünya işverenlerine ve hükümetlere, bir kez daha hatırlatmak isterim.
Sendikal örgütlenme ve grev hakkı konusunda sıkıntılarımız devam etmektedir. İşçileri kapsayan 6356 ve kamu görevlilerini kapsayan 4688 Sayılı kanunlarda kısıtlamalar, engellemeler, ayırımcı yaklaşımlar bulunmaktadır. Kamu görevlilerin grev hakkı olmadığından toplu görüşme müzakerelerinin etkisi sınırlı kalmaktadır.
Türkiye’de taşeron uygulaması, özelleştirme ve kayıtdışı çalıştırmanın yaygın olması, bu tür çalıştırma biçimlerinin örgütsüz ve daha düşük maliyetli işçi çalıştırmak için kullanılması çalışanların karşılaştığı hak ihlallerini artırmaktadır.
Değerli Delegeler,
Türkiye, bu yıl Kasım ayında G20 Zirvesine ev sahipliği yapacak. Bizler; L20 olarak, biraraya gelecek ve çalışan kesim ve aileleleri için adalet, eşitlik, güvenli işyerleri ve insan onuruna yakışır iş talebimizi kendilerine ileteceğiz. Dünya işçisinin “artık yeter” deme noktasında olduğunu hatırlatacağız.
ILO’nun Genel Direktörün raporunda ifade edilen tarihi rolünü son derece önemsiyor, bugüne kadar üç taraflı yapısı ile pek çok sorunun başarıyla üstesinden geldiğini biliyoruz. Artan eşitsizlik ve adaletsizliğe karşı yeni bir yönetim anlayışının yanısıra adil düzen yaratma çabalarının yine ILO’nun çatısı altında gerçekleşebileceğine inanıyoruz.
ILO’nun işçi dışındaki diğer bileşenlerinin de; ortak faydanın, karşılıklı saygının ve itibarı yüksek sosyal diyalogun sağlıklı bir endüstri ilişkileri sistemi için tek çare olduğunu gördüklerine, bildiklerine inanıyoruz.
Değerli Delegeler,
Bugün birçok ülke, işçi hak ve özgürlüklerinin güvencesi olan demokratik değerlerden yoksundur. Benim ülkem, komşu ülkelerde yaşanan savaş ve krizlerden; çalışma hayatının, en fazla etkilendiği ülkelerden bir tanesidir. Bu ülkelerde savaş çıkaranlardan da bu ülkelere silah satanlardan da barış getirmesini bekleyemezsiniz.
Sadece siyasi çıkarlar nedeniyle ülkeleri asılsız bir şekilde soykırımla suçlamak, kendi vatandaşı idam edilirken ayağa kalkıp, başka insanların idam edilmesine sessiz kalmak, insan haklarında taraf tutmaktır.
En temel haklarda dahi taraf tutulduğunu görmek insanların adalete ve uluslararası topluma olan güvenini sarsmaktadır. Artık, uluslararası toplum hiç bir ülkeyi birbirinden ayırmadan tüm haksızlıklıklara aynı mesafede durmalı, insanlığın güvenini kazanmalıdır. Konuşmanın ötesinde çözüm için somut adımlar atmalı, savaş ve kaostan nemalananların inadına dünyada barışı ve demokrasiyi egemen kılmalıdır.
Genel Müdüre ve tüm ILO çalışanlarına gelecek çalışmalarında başarılar diliyor, beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.