13 Mayıs 2014 günü meydana gelen maden faciasında 301 işçimiz hayatını kaybetti. Burada hayatını kaybeden işçilerimiz sadece madenin bulunduğu bölgenin insanı değil. Zonguldak’tan Hakkari’ye, Adana’dan Bartın’a 17 farklı şehirden insanımız. Ortak olan, hepsinin ekmeğinin derdinde olması. 432 çocuğumuz yetim kaldı. Analar, babalar evlat acısı yaşıyorlar. Türkiye derin bir keder içerisinde, ülkemizin başı sağolsun.
TÜRK-İŞ Genel Başkanı seçildikten sonra, ilk iş olarak 9 Eylül 2013 günü Zonguldak’a giderek, işçilerle toplantı yapıp, birlikte madene girdik. Amacımız Türk işçisinin en fazla sorun yaşadığı maden işkolunu kamuoyunun dikkatine sunmak ve sorunları ortaya koymaktı.
26 Eylülde yapılan 10. Çalışma Meclisi toplantısında Başbakanın, Başbakan yardımcılarının ve Bakanların karşısında, maden işçilerinin yaşadığı sorunları ve taleplerini gündeme taşıdık. Hatta o toplantıda bulunan ilgili Bakanlara, çalışma hayatı ile ilgili kararları almadan önce bir kez maden ocağına girip oradaki ortamı kendilerinin de görmesini talep ettik.
15 Şubat 2014 günü Ankara Sıhhiye Meydanında 50 bin kişi ile “Taşeronlaşmaya, Örgütsüzlüğe, Kuralsız Çalışmaya Hayır” mitingi düzenledik. Bu mitingin ana gündemi taşeron sistemine, maden iş kolundaki sıkıntılara ve Yatağan Termik Santrallerindeki özelleştirmeye dikkat çekmekti.
En son İstanbul Kadıköy meydanında 80 bin kişinin katıldığı 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kutlamasında bu sorunlara değindik.
Haziran 2010 tarihinde Genel Maden-İş Sendikamızın hazırladığı kapsamlı raporu TBMM’ye sunduk. Bu rapor TBMM Komisyonunda görüşüldü.
08 Haziran 2011 tarihli Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun maden kazası ile ilgili raporu var.
Sayıştay’ın hazırladığı ve hukuksuz uygulamaları tespit ettiği raporu da elimizde. Ancak bu raporlar maalesef ülkemizin gündemine hiç gelmedi. Facia olduktan sonra olay yerine ilk ulaşanlardan biri de benim. 17 Mayıs günü son arkadaşımız madenden çıkarılana kadar bölgeden hiç ayrılmadım. Umudumuz daha fazla canımızı sağ salim madenden çıkarmaktı ancak kaybımız çok büyük oldu. Bu facianın sebeplerini detaylı olarak anlatan raporlar hazırlanıyor ancak sebebi anlamak için raporları beklemeye gerek yok. İlk iki gün boyunca madende kaç işçi var sayısını tespit edemedik. Normal şartlarda madende kullanılan lambaların üstünde numaraların olması gerekiyor. Bu numaralar madende kaç işçinin olduğunu tespit etmekte kullanılıyor. Bu kadar basit bir önlem dahi alınmamıştır. Diğer taraftan yılda 1,5 milyon ton üretim kapasiteli bu maden ocağından, 3,5 milyon ton kömür çıkarıldığı tespit edildi. Bu, işçi sağlığı ve güvenliğini hiçe saymak demektir. 1,5 milyon ton kapasiteli bir madende, 3,5 milyon ton üretim yaptığınız zaman bu madenin havalandırma sisteminin teknik yeterliliğinin iyi olmasını bekleyemezsiniz. Normalde bu madende 400 kişinin çalışması gerekirken, 800 kişi çalıştırırsanız acil bir durumda madenden zamanında tahliye olunmasını bekleyemezsiniz. Bu durumun bu noktaya gelmesinin sebebi, patronların gözünü, para hırsının bürümesidir. Nasıl daha fazla çalıştırıp, nasıl daha çok kazanırım anlayışıdır. Bu anlayış özellikle çok tehlikeli iş yeri sınıfında olan maden ocaklarında büyük tehlikelere, iş cinayetlerine sebep olmaktadır.
Patron maliyetleri yükselttiği için çok tehlikeli bu işyerlerinde gerekli teçhizatı ve teknolojiyi kullanmamaktadır. Bunlara daha fazla yaptırım uygulamak mecburiyetindeyiz. Yoksa bu iş cinayetleri olmaya devam edecektir.
İşçi Sağlığı ve Güvenliği Yasası 4 yıl bekletildikten sonra yürürlüğe girdi. Ancak patronlar ülkeyi idare edenlere bizden daha çok tesirli oldular. Nitekim bu yasanın bir çok yerinde değişiklik yaptırdılar. Buradan bir kez daha söylüyorum, ülkemizdeki taşeron sisteminin bir an önce ortadan kaldırılması gerekmektedir. Ülkeyi yönetenler şu anda gündemde olan Yatağan Termik Santralleri’nin özelleştirmesini durdurmalıdır. Geçmişte sunduğumuz Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu raporunun taslaklarını gündemlerine almalıdır.