TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün ATALAY, 4-10 Mayıs İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası dolasıyla yazılı olarak açıklama yaptı.
TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün ATALAY’ın açıklaması şu şekildedir:
“İş sağlığı ve güvenliği çalışma hayatının en temel konularının başında gelmektedir. İşçilerin çalışma koşullarından kaynaklanan risklerden korunmasını sağlamak, sağlıklarının bozulmasını önlemek, kendilerine uygun işlere yerleştirmek, işin insana ve insanın işe uyumunu sağlamak öncelikli konulardır.
Yaşanan iş kazaları, ağır ihmalin, emek maliyetini düşük tutarak rekabeti ve karlılığı sağlama isteğinin, eğitimsizliğin, denetimsizliğin ve yaptırım eksikliğinin sonucunda meydana gelmektedir. Ülkemizdeki işyerlerinin ağırlıklı bölümü insana yakışır, elverişli çalışma koşullarına sahip değildir, güvenli ve sağlıklı ortamlardan uzaktır.
İş sağlığı ve güvenliği sorunları ve çözüm yolları, bir sistem bütünlüğü içinde ele alınmalıdır. Bir diğer ifade ile istihdam biçimlerinden eğitim politikalarına, sendikal örgütlenmeden işyeri denetimlerine, koruyucu sağlık politikalarından ilgili mevzuatın uygulanmasına ve yasal-idari yaptırımlara kadar konunun bütüncül bir çerçevede ele alınması büyük önem taşımaktadır.
6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu 2012 yılında yürürlüğe girmiştir. Kanun geçmiş yıllardaki uygulamalardan farklı olarak tüm çalışanları kapsamış, kamu-özel sektör ayrımını ortadan kaldırmıştır. İş kazaları ve meslek hastalıkları konusundaki tazmin edici yaklaşımı bırakıp önleyici anlayış benimsenmiştir. Bu anlayışın getirdiği birçok yeni uygulama Kanunda yer almıştır. Önleyici, iyileştirici ve koruyucu anlayışın gerekliliklerinden biri olan risk değerlendirmesi koşulu Kanunda yer almış, her tür işyerinin risk değerlendirmesi yapma koşulu getirilmiştir. Geçmiş yıllardaki uygulamalarda da olduğu gibi işle ilgili sağlık ve güvenliği sağlamak işverenin temel yükümlülüğü kabul edilmiş ancak yeni Kanunda çalışanlara da görev ve sorumluluklar yüklenmiştir.
ILO Sözleşmeleri ve AB Direktiflerine uyumlu olarak müstakil bir iş sağlığı ve güvenliği kanununun yürürlüğe girmesi ve akabinde ikincil mevzuatın yayımlanması ülkemiz çalışma hayatı için müspet gelişmelerdir. 6331 Sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Kanunu ile yapılan düzenlemeler işçi sağlığı ve iş güvenliği için önemlidir. Ancak bu düzenlemelerin önemli bir bölümü sadece belli bir sayıda işçi istihdam eden, kurumsallaşmış ve sendikal örgütlülüğün olduğu işyerlerinde tam anlamıyla uygulanabilmektedir.
Ülkemizde faaliyette olan işletmelerin yüzde 98’i küçük ve orta ölçekli işletmelerden oluşmaktadır. Bu işletmelerde sendikal örgütlülük de çoğu zaman mümkün olamamaktadır. KOBİ olarak tanımlanan işletmeler kanunda yer alan düzenlemeleri –maliyet gerekçesiyle- uygulamaktan kaçınmaktadır. İşçi sağlığı ve iş güvenliği kurallarına uyma yetkinliğinde olmamaları ile birlikte denetimleri de yetersizdir.
Ülkemizde 2017 yılında 359 bin 653 iş kazası olmuş, bu kazalar sonucunda 1.633 işçi hayatını kaybederken ve 4 bin 226 işçi sürekli iş göremez hale gelmiştir. Bir başka ifadeyle 2017 yılında her gün 4 işçi yaşamını kaybederken 12 işçi sürekli iş göremez hale gelmiştir. Yaşanan kazaların nedenleri incelendiğinde karşımıza, risk değerlendirmesi yapılmaması, taşeronluk/alt işverenlik uygulaması, üretim zorlaması, ekipmanlarla ilgili sorunlar, denetim eksikliği, işçilerin eğitimsizliği, mesleki eğitim ve iş güvenliği kültürü noksanlıkları çıkmaktadır.
Ülkemizde iş kazalarından daha tehlikeli boyutta olan meslek hastalıkları hususunda gereken hassasiyet gösterilmemektedir. 2017 yılında SGK verilerinde sadece 693 meslek hastalığı olduğu görülmektedir. Meslek hastalığı sebebiyle SGK tarafından gelir ya da aylık bağlanan kişi sayısını belirten bu rakamın haricinde meslek hastalıkları tanı ve teşhisinin daha geniş bir biçimde yapılması çok önemli görülmektedir. Bu durumun geliştirilmesi için mevzuat ve uygulamada yapılması gerekenlere ilişkin bir çalışmaya ihtiyaç duyulmaktadır.
Bütün dünyada etkisi devam eden Koronavirüs salgını sebebiyle ülkemizde birçok işletmenin faaliyeti durdurulmuştur. Salgının yayılmasını yavaşlatmak için getirilen sınırlandırmaların Mayıs ayı içerisinde aşamalı olarak kaldırılmaya başlanacağı açıklanmıştır.
Özellikle sınırlandırmaların kalkmaya başlayacağı bu dönemde Koronavirüs ile ilgili işyeri özelindeki tehlikelerin belirlenmesi, ayrı bir risk değerlendirmesinin yapılması veya mevcut risk değerlendirmesinin güncellenmesi gerekmektedir.
ILO, çalışanların Korona virüse maruz kalma riskini asgariye indirmek için işletmelerin risk değerlendirmesi yapması gerektiğini vurgulamakta, ayrıca işçiler işe dönmeden iş sağlığı ve güvenliği kriterlerinin karşılamasının çok önemli olduğuna işaret etmektedir. ILO, bu tür kontrollerin yapılmaması halinde ülkelerin virüsün tekrar yayılma riskiyle karşı karşıya kalacağını belirtmektedir. İşyerlerinde gerekli önlemlerin uygulanmasının ikinci bir salgın dalgası riskini asgariye indireceği de ifade edilmektedir.
İşyerlerinde maruziyetin azaltılması için, özellikle yemekhane ve dinlenme alanlarında, sosyal mesafenin arttırılmasına ilişkin önlemlerin belirlenmesi, ayrıca işçilere verilmek üzere Korona virüsüne karşı koruma sağlamaya uygun ve yeterli sayıda kişisel koruyucu donanım temin edilmesi gerekmektedir. İşyerlerinde bu önlemlere uyulması için denetimlerin yapılması ve kesinlikle idari ceza yaptırımlarının uygulanması gerekmektedir. Ancak yaptırımlar gözden geçirilmeli ve caydırıcı bir seviyede olmalıdır.
Koronavirüs salgını sebebiyle bütün dünyada olduğu gibi ülke ekonomisinde de bir daralma yaşanması beklenmektedir. Bu gelişmelere paralel olarak işsizlikte oranında ciddi oranda artış olması olağan görülmektedir. Geçmişte birçok işletmede ekonominin daraldığı dönemlerde maliyetleri azaltmak için işçi sağlığı iş güvenliği önlemlerinin ikinci plana bırakıldığı bilinmektedir. Aynı tutumun işletmelerin açılmaya başladığı önümüzdeki dönemde devam etmesi halinde Korona virüs salgını çok daha hızlı bir şekilde yayılma gösterecektir. Bu nedenle işletmelerde sosyal mesafeye dikkat edilmesi ve nitelikli kişisel koruyucu donanımların işçilere dağıtılması büyük önem taşımaktadır. Bu konuda işverenlere önemli sorumluluk düşmektedir.”