.
Çalışma hayatını doğrudan ilgilendiren ekonomik, sosyal, siyasal, yasal gelişmeler ve değişiklikler, geçtiğimiz aylara damga vurmuştur.
10 Ağustos 2014 günü yapılan Cumhurbaşkanı seçimi büyük bir olgunluk içinde tüm yurtta barış içinde gerçekleşmiştir. Türkiye Cumhuriyeti döneminde ilk defa Cumhurbaşkanı halkın oyuyla doğrudan seçilmiş ve böylece yeni bir döneme girilmiştir.
Cumhurbaşkanlığı seçiminin hemen ardından hükümeti kurma görevi 29 Ağustos 2014 günü Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na verilmiştir. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde yapılan güven oylaması sonucunda Türkiye Cumhuriyeti 62. Hükümeti güven oyu alarak resmen göreve başlamıştır.
Girilen bu yeni dönemde öncelik demokrasinin geliştirilmesi, ekonomik refah artışı ve gelirin adil dağılımı olmalıdır. Özellikle sendikal örgütlenmenin önündeki engeller kaldırılmalı ve her işçinin özgür bir şekilde istediği sendikaya üye olabilmesi imkanı sağlanmalıdır. TÜRK-İŞ, bu doğrultuda uygulanacak politikalara gerekli katkıyı vermeye ve toplumsal uzlaşının sağlanması çabalarına devam edecektir.
Kamuoyunda uzun bir süredir çözüm getirilmesi beklenen ve çok büyük bir işçi grubunu ilgilendiren alt işveren sorununa ilişkin “torba kanun” ile çeşitli düzenlemeler yapılmıştır. Kanun çıkmadan önce Üç İşçi Konfederasyonu Genel Başkanları TÜRK-İŞ’te bir araya gelmiş ve ortak önerilerini belirlemişlerdir. Başbakan birlikte ziyaret edilerek varılan mutabakat ve talepler aktarılmıştır. TÜRK- İŞ Başkanlar Kurulu gelişmeleri değerlendirmiş, Yönetim Kurulumuz da TBMM’deki görüşmeleri sürekli izlemiştir.
11 Eylül 2014 günlü Resmi gazetede yayımlanan 6552 sayılı Kanun ile bir çok alanda değişiklik gerçekleştirilmiştir. Taşeron işçilerinin yaşadığı sorunlara çözüm getirmek amacıyla yapıldığı belirtilen düzenlemelerde taşeron işçilerinin çalışma koşullarında bir kısım iyileştirmeler de yapılmıştır. Kamu kurum ve kuruluşlarına ait işyerlerinde çalıştırılan taşeron işçilerine sendikal örgütlenme ve toplu iş sözleşmesinden yararlanma doğrultusunda olumlu gelişmeler sağlayacak düzenlemeler de mevcuttur. Ancak bazı düzenlemelerin de hak kayıplarına yol açacağı ve uygulamayı yaygınlaştırma ihtimali bulunduğu da görülmektedir.
Soma Kömür işletmesinde 13 Mayıs 2014 günü yaşanan ve 301 madencinin şehit olmasına yol açan “iş cinayeti” ülkeyi ve toplumu derinden sarsmıştır. Bu facia uluslararası alanda da üzücü biçimde yankılanmıştır. Haziran ayında Cenevre’de yapılan 103. Uluslararası Çalışma Konferansında işçi kesimini temsilen yaptığım konuşmada bu “trajediye” de diğer sorunlarla birlikte işaret ettim.
Daha Soma’da yaşanan sosyal facianın acısı devam ederken İstanbul’da bir inşaatta yaşanan ve 10 işçimizin ölümüyle sonuçlanan yeni bir iş cinayeti daha yaşanmıştır. Çalışma ve yaşama koşullarındaki “ücretli kölelik” nedeniyle işçilerimiz her gün onlarca, yüzlerce iş kazasına maruz kalmaktadır.
Hiçbir gerekçe işçinin yaşamından önemli değildir.
Yaşam hakkı, temel insan hak ve özgürlüklerinin başında gelmektedir. Devlet gerekli düzenlemeleri ve denetimi yapmak durumundadır.
Yıllardır işçi kesimi olarak sürekli gündeme getirmeye çalıştığımız olumsuz çalışma koşullarının, güvencesiz istihdamın yol açtığı sıkıntıları 12 Eylül 2014 günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığında düzenlenen ve Başbakanın katıldığı İşçi-lşveren Toplantısında ayrıntılı olarak açıklama imkanı bulduk. Çalışma hayatının güncel sorunlarını ve çözüm önerilerini kapsayan raporumuzu Başbakana sunduk.
Ülkemizde mevcut işyerlerinin ağırlıklı bölümü için, iş güvenliği tedbirlerinin alındığını, çalışma koşullarının yeterince denetlendiğini, işçi sağlığına aykırı şartların giderildiğini söylemek mümkün değildir.
Çalışma ortamı denildiğinde temel yaklaşım “insancıl çalışma ortamı” olmalıdır. Ülkedeki çalışma koşullan; işyerinde stresten, istihdam türlerine, çalışma saatlerinden işin fiziksel ortamına, çalışma düzenine, çalışma sürelerine veya sendikal örgütlenmeden bilgi ve danışma sürecinin işlerliğine, katılıma, gelirler ve ödeme sistemlerine ya da iş dışı yaşama kadar çeşitli konulardaki durumu kapsamaktadır.
Uygulanan ekonomik ve sosyal politikalar bir bütün olarak çalışma hayatını doğrudan etkilemektedir. Bütün bu konularda dayanışma içinde hep birlikte ve sürekli çalışmak durumundayız. Yetkili kurullarda alınan ve uygulamaya konulan eylem kararlarını bu çerçevede değerlendirmek ve ileriye dönük dersler çıkarmak gerekmektedir.
Yıllardır kamu işletmelerinin zarar ettiği ve bu nedenle özelleştirilmesi gerektiği kaçınılmaz bir politika olarak kamuoyuna benimsetilmeye çalışılmıştır. Bu konuda savunduğumuz görüşlerin doğruluğu ve haklılığı bugün ortaya çıkmıştır. Özelleştirmenin, kamu kaynaklarını aktararak bir zenginleşme aracı olduğu görülmüştür. Bu politikaların bedelini yine işçiler ve aileleri, ülke ve halk ödemiştir, ödemeye de devam etmektedir.
Dünyada yaşanan örneklere baktığımızda gelişmiş ülkelerin geri dönüp kamulaştırma yaptıkları görülmektedir. Yatağan, Yeniköy, Kemerköy termik santralleri ve buraya kömür veren sahaların özelleştirilmesi girişimlerine karşı örgütlü sendikalarımız ve üyesi işçiler uzun soluklu mücadelenin anlamlı örneğini verdiler.
Ülkemiz gündemi Cumhurbaşkanı Seçimine yoğunlaşmışken, adeta “yangından mal kaçırma anlayışı” ile Özelleştirme Yüksek Kurulu (ÖYK) 07 Ağustos 2014 günlü kararıyla Yatağan Termik Santralinin ve ilgili maden ruhsatlarının bir bütün halinde özelleştirilmesi amacıyla yapılan ihaleyi sonuçlandırmış ve nihai karar onaylanmıştır. Gizlenen bu karar ancak on gün sonra kamuoyuna açıklanmıştır.
Türkiye’de çalışma ve yaşama koşullarının arzulanan düzeyde olduğunu, sosyal devlet olmanın gerektirdiği sosyal politika uygulamalarının geçerli olduğunu kabul etmek mümkün değildir. Temel insan hak ve özgürlükleri arasında yer alan sendikalaşma ve örgütlenme hakkını kullanabilen işçi sayısı ülkemizde sınırlı kalmıştır. Sendikal örgütlenme, toplu iş sözleşmesi ile iş şartlarını düzenleme imkanı oldukça güç olmaktadır ve çoğu zaman işten atılmalarla sonuçlanmaktadır.
Düzenlediğimiz “Genel Eğitim ve Teşkilatlandırma Sekreterleri” toplantısında, eğitim ve örgütlenme alanındaki sorunlar masaya yatırılmış ve izlenecek “yol haritası” gözden geçirilmiştir. Başkanlar Kurulumuz da gelişmelere göre toplanarak durum değerlendirmesi yapmakta ve uygulanacak politikaları belirlemektedir.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü, başta İstanbul Kadıköy meydanı olmak üzere diğer illerimizde coşkuyla kutlanmıştır. “1 Mayıs Bildirisi” ile sorunlarımız ve taleplerimiz açıklanmıştır.
Çalışma hayatının gündeminde olan taşeronluk, özelleştirmeler, işçi sağlığı ve güvenliği, işten çıkarmalar, esnek çalışma biçimleri ve benzeri sorunlar TÜRK-İŞ tarafından çeşitli illerde yapılan seminerlerde tartışılma imkanı bulmaktadır. Diyarbakır, İzmir, Antalya, Edime, İstanbul, Trabzon illerinde yapılan seminerlerin birçoğuna, programım uygun olduğunda katılma fırsatı buldum. Gelişmeleri birlikte değerlendirdik.
TÜRK-İŞ’in kurulduğundan bu yana 62 yıl geçmiştir. TÜRK-İŞ, Türk çalışma hayatının ulu çınarıdır. Konfederasyonumuz kurulduğu günden bu yana, temsil ettiği kesimin ve emeği ile geçinen herkesin hak ve özgürlüklerini korumak ve geliştirmek için mücadele vermektedir.
Önümüzdeki günlerde ülkemizi ve çalışma alanını zorlu bir süreç beklemektedir. TÜRK-İŞ geçmişten gelen gücü ve birikimiyle, insanı ve insanı insan yapan değerleri korumak ve geliştirmek temel önceliğiyle hizmetini sürdürmeye devam edecektir.