TÜRK-İŞ Genel Sekreteri Pevrul KAVLAK, asgari ücrette gelinen durum ve TÜRK-İŞ’in görüşlerini aktarmak amacıyla Ankara’da basın toplantısı düzenledi. Asgari Ücret Tespit Komisyonu İşçi Heyetininde katıldığı TÜRK-İŞ Genel Merkezi’nde düzenlenen basın toplantısında konuşan KAVLAK, “Türkiye ne yazık ki asgari ücret ülkesi haline gelmiştir. Asgari ücret kapsamının düşürülmesinin yolu ise toplu pazarlık sisteminin geliştirilmesidir” açıklaması yaptı.
Bazı kesimlerden gelen yüksek asgari ücretin rekabeti önleyeceği yönündeki yaklaşımı eleştiren KAVLAK, “Bakınız, son açıklanan resmi rakamlara göre, ülkemiz üçüncü çeyrekte yüzde 3.9 oranında büyümüştür. Ancak geçen yılın üçüncü çeyreğine göre sermayenin bu büyümeden aldığı pay, yüzde 54.6’dan yüzde 55’e yükselmişken, emeğin bu büyümeden aldığı pay, yüzde 29,8’den yüzde 26,3’e gerilemiştir. Bu rakamlar ortadayken, bazı sermaye gruplarının asgari ücret artışının rekabeti engelleyeceği yönündeki açıklamaları, kendilerine işçi değil, köle aradıklarının belgesidir” ifadelerini kullandı.
“VERGİ İNANILMAZ BİR YÜK”
Vergiyle ilgili konuşan KAVLAK, “Vergide yapılan herhangi bir düzenleme yaklaşık 14 milyonu ilgilendiriyor. Geçen sene asgari ücreti vergi dışı bıraktık. Asgari Ücret kadar geliri de vergi dışı bıraktık. Her çalışanın cebine 9200 lira para bıraktı. Hissedilmedi, matrah gerektiği kadar yükselmediği için hissedilmedi. Yılbaşında 13 bin 544 lira net alıyor. 12’inci ayda 12 bin 100 liraya düşüyor. 12’nci ayda 1400 lira kaybı oluyor. 6. ayda asgari ücrete düzenleme yapıldığı için düşük. Asgari ücrete düzenleme olmasaydı 1400 lira 1800 lira olacaktı bunun da brütü 2000 liradır. Vergi çalışanların üzerinde inanılmaz bir yük. Yüzde 50’nin üzerinde vergi ödüyor, çarşı pazara gidiyor bir de KDV, emlak vergisi, taşıt vergisi ödüyor. Bunun mutlaka düzenlenmesi gerekir. Bu vergi yükü sürdürülebilir değildir. Cumhurbaşkanımız, bakanlarımız, muhalefet parti liderlerine şimdiden bunla ilgili daha kapsamlı mektup yazacağız.” dedi.
“TEK YOL ÖRGÜTLENME”
Asgari ücrette istihdamı korumanın tek yolunun örgütlenme olduğuna dikkat çeken KAVLAK, “EYT’liler iyi bir örnektir. Sosyal medya üzerinden örgütlendiler ve istediklerini alacaklar. Üniversite mezunu avukat, mühendisler pırıl pırıl çocuklar asgari ücretin biraz üstünde işbaşı yapıyor. Sendikalı işletmeye giren ücretli toplu sözleşme ile girdiği gün yüzde 8 zam alır. 4 tane ikramiyesi vardır, Sosyal hakları vardır. İşe girdiği gün asgari ücretin yüzde 48’iyle başlamış olur. Örgütlenmedir bunun ilacı. Bilgiyi paylaşmak o kadar kolaylaştı ki, 20 bin çalıştığı yerde örgütlendik ve sosyal medya üzerinden örgütlendik. Dünkü görüşmede engellerin kaldırılmasına yönelik Görüşme olmadı. Çalışmalar yaptık, 2023’te Meclis’in gündemine gelecektir.” İfadelerini kullandı.
“İLK TOPLANTI GAYET OLUMLU GEÇTİ”
Toplu pazarlık için 7 bin 785 TL alt taban rakamını yorumlayan Genel Sekreter KAVLAK,”Pazarlıklar orada başladı diye orada bitecek diye bir şey yok. Bakanlık ve işveren rakamını söylesin görelim. Beğenmediğimiz rakam çıkarsa zorlayan da yok.Kabul edilebilir, toplumun çoğunluğunun tebessüm edebileceği bir ücret olursa seve seve imzalarız. 3. toplantıya kadar hatta son toplantıya kadar rakam geleceğini zannetmiyorum. Dünkü toplantı gayet olumlu geçti.” İfadelerini kullandı.
Genel Sekreter Pevrul KAVLAK’ın konuşmasının tamamı şu şekildedir:
“Hatırlayacağınız gibi, geçtiğimiz yıl bugünlerde 2022 yılında geçerli olacak asgari ücreti belirlemek üzere toplanmıştık. Komisyonun toplandığı dönemde, 11 aylık enflasyon henüz yüzde 21 civarındaydı. Bu enflasyon rakamı dikkate alındığında o günün şartlarında, net asgari ücret önemli oranda artırıldı.
İşçi sınıfının yıllardır ortak talebi olan asgari ücretin “vergi dışı bırakılması” da bu toplantılar sonucunda sağlandı. Damga vergisi de kesilmemeye başlandı. Böylece, asgari ücrette brüt yüzde 39,87 oranında artış sağlandı. Vergi dışı bırakılmasıyla da, bu artış, net olarak yüzde 50,51 oranına ulaştı. Karar tüm tarafların ortak katılımıyla alındı. Toplumun tüm kesimlerince de olumlu olarak karşılandı.
Ancak ne yazık ki, asgari ücret daha yürürlüğe girmeden fiyat artışlarının gölgesinde kaldı. Yani imzalanan tutanağın daha mürekkebi kurumadan asgari ücret erimeye başladı. Başta temel gıda maddeleri olmak üzere, zorunlu harcama giderlerindeki artışlar nedeniyle asgari ücretin satın alma gücü geriledi.
Aynı dönemde, ülkemizde ekonomik büyüme sağlanmasına rağmen, ücretlerin milli gelirden aldığı pay gerilemeye devam etti. Giderek artan hayat pahalılığı, geçim şartlarındaki bozulma, başta ücretli çalışanlar olmak üzere, dar ve sabit gelirli kesimlerin yaşantısını zorlaştırdı.
Bu gelişmeler üzerine, asgari ücret tespit komisyonu yeniden toplanmak zorunda kaldı. Artan enflasyon karşısında satın alma gücü gerileyen asgari ücrete yüzde 30 zam yapıldı. Böylece geçici de olsa, geçim şartları nispeten iyileşti. Ancak devam eden fiyat artışları asgari ücretteki aşınmayı engelleyemedi” dedi.
“Öncelikle yapılması gereken, günün fiyatları üzerinden geçim şartlarının belirlenmesidir”
Anayasanın 55. Maddesini hatırlatan Genel Sekreter KAVLAK sözlerine şöyle devam etti, “Mevzuatımızda asgari ücret; “işçilere normal bir çalışma günü karşılığı ödenen, işçinin gıda, konut, giyim, sağlık, ulaşım ve kültür gibi zorunlu ihtiyaçlarını günün fiyatları üzerinden asgari düzeyde karşılamaya yetecek ücret” olarak tanımlanmaktadır. Bugün itibariyle günlük net asgari ücret sadece 183 TL seviyesindedir. Bu tutarla, işçinin ailesiyle birlikte temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesi mümkün değildir.
İşçiler olarak talebimiz ‘yaşanabilir bir ücretin’ hep birlikte belirlenmesidir. Öncelikle yapılması gereken, günün fiyatları üzerinden geçim şartlarının belirlenmesidir. Anayasamızın 55. Maddesi de buna işaret etmektedir.
Milyonlarca çalışan ve ailelerinin yanı sıra toplumun geniş bir kesimi, yapılacak bu çalışmaların sonucunu umutla beklemektedir. Umuyoruz ki, alacağımız karar beklentileri karşılar. Hayal kırıklığına yol açmaz. Geleceğe umutla bakılmasını sağlar. Çalışma barışı ve toplumsal huzur getirir. Toplum olarak ve çalışanlar olarak buna her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.
Bunu sağlamanın yolu, birlikte belirlenecek yeni asgari ücretin, öncelikle insan onuruna yaraşır ve işçilerin geçimi rahatça sağlayacak bir tutarda olmasıdır.”
“Kendilerine işçi değil, köle arıyorlar.”
“Ekonomide rekabeti düşük ücretle sağlamak üzerine yaklaşımlar doğru değildir. Bu anlamda, ekonomik büyümenin sürdürülebilir olması da önemlidir. Bunun için büyümenin kapsayıcı olması gerekir. Çalışan kesimler, ülkede sağlanan büyümeden, eşit biçimde pay talep etmektedir. Bakınız, son açıklanan resmi rakamlara göre, ülkemiz üçüncü çeyrekte yüzde 3.9 oranında büyümüştür. Ancak geçen yılın üçüncü çeyreğine göre sermayenin bu büyümeden aldığı pay, yüzde 54.6’dan yüzde 55’e yükselmişken, emeğin bu büyümeden aldığı pay, yüzde 29,8’den yüzde 26,3’e gerilemiştir.
Bu rakamlar ortadayken, bazı sermaye gruplarının asgari ücret artışının rekabeti engelleyeceği yönündeki açıklamaları, kendilerine işçi değil, köle aradıklarının belgesidir.
Ekonomide makro dengelere dikkat edilmesi elbette büyük önem taşımaktadır. Ancak hiçbir gerekçe insanın temel ihtiyaçlarını karşılayabilmesinden daha önemli değildir. Asgari ücret çalışmalarında ekonominin içinde bulunduğu durum bahane olarak kabul edilemez. Çünkü konuştuğumuz asgari ücrettir. Hiçbir ekonomik gerekçe, asgari ücretlilerin içinde bulunduğu yoksulluk şartlarını kapatamaz, Kapatmamalıdır.”
Mevcut vergi yapısıyla ücretliler ‘sabit gelirli’ değil ‘azalan gelirli’ olarak tanımlanması gerekmektedir.
Çalışanların bir önemli beklentisi de, vergide kalıcı bir adaletin sağlanmasıdır. Ücretli çalışanların yıl içinde yaşadıkları vergi kaybının önüne geçilmesidir. Türkiye’de ücretli çalışanlar üzerinde ağır bir vergi bulunmaktadır. Yılın başında alınan net ücret, vergi kesintileri nedeniyle ilerleyen aylarda giderek azalmaktadır. 2002 yılında gelir vergisi tarifesi brüt asgari ücretin 22,9 katı iken, günümüzde sadece 4,9 katına denk gelmektedir. Her geçen yıl işçinin ücretinden eksilmektedir.
Ücretliler genellikle ‘sabit gelirli’ olarak tanımlanır. Oysa mevcut vergi yapısıyla ‘azalan gelirli’ olarak tanımlanması gerekmektedir.
Asgari ücretliler başta olmak üzere kamu ve özel sektörde çalışan milyonlarca işçi ve memurun gelir vergileri, kaynağından kesinti yapılarak ödenmektedir.
Anayasamızın 73. Maddesi gereğince, yapılması gereken, “az kazanandan az, çok kazanandan çok” vergi alınmasıdır. Oysa Türkiye’de gelir ve kazanç üzerinden alınan verginin yaklaşık üçte ikisi ücretliler tarafından ödenmektedir.
Dolaylı vergilerin ağırlığı da, Türkiye’deki vergi sistemini daha da adaletsiz bir hale getirmektedir. Toplam vergi gelirleri içinde yüzde 70’lere ulaşan dolaylı vergiler çalışanların vergi yükünü daha da artırmaktadır. Dar ve sabit gelirli geniş kesimlerin beklentisi, çağdaş ve adil bir vergi sisteminin oluşturulmasıdır. Bu kapsamda, vergi oranları ile gelir vergisi tarifesinde ücretliler lehine ‘ayrım’ yapılması gerekmektedir.”
Asgari ücret kapsamının düşürülmesinin yolu ise, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılarak toplu pazarlık kapsamının genişletilmesidir.
“Ücretlerin enflasyona karşı korunması için ülkemizde sendikalaşma ve toplu sözleşme kapsamının geliştirilmesi zorunludur. Çünkü ücretli çalışanlar, eğer sendika üyesi ise ve toplu iş sözleşmesi kapsamındaysa, enflasyona karşı daha korunaklı olmaktadır.
AB ülkelerinde toplu pazarlık kapsama oranı yüzde 60, OECD ülkelerinde yüzde 30 düzeyindedir. ILO’ya göre ise Türkiye’de genel olarak yüzde 7,5 civarındadır. Bu oran özel sektörde ise yüzde 6’nın altındadır.
Bu durum, Türkiye’de asgari ücret civarında çalışanların oranını artırmaktadır. Türkiye ne yazık ki, asgari ücretliler ülkesi haline gelmiştir. Araştırmalar, asgari ücret civarında bir ücretle çalışanların oranının yüzde 50’lerde olduğunu gösteriyor.
Asgari ücretin artırılması kadar önemli olan konu, ülkemizde asgari ücretle çalışanların sayısının düşürülmesidir. Asgari ücret kapsamının düşürülmesinin yolu ise, sendikal örgütlenmenin önündeki engellerin kaldırılarak toplu pazarlık kapsamının genişletilmesidir.
Ülkemizde sosyal adaletten çalışma barışından, refah toplumundan söz edeceksek, o zaman, adil bölüşümden de söz etmeliyiz. Ülkemizde demokrasiden, barıştan, özgürlükten, insan haklarından söz edeceksek, herkes için, insan onuruna yakışır bir yaşam isteyeceksek, o zaman hakça bir paylaşımdan da söz etmeliyiz.
Bizim gerçeğimiz, bir yandan ülkemizin büyümesi, güçlenmesi, ilerlemesi, bacaların tütmesi, çarkların dönmesi olduğu kadar, barış içinde, huzurlu ve mutlu insanların yaşadığı bir Türkiye’de, birlikte üretmek, birlikte kazanmak umududur.
Bunun yolu da, örgütlü olmaktan, sendikalı olmaktan, özgür toplu pazarlık sistemi içinde, üretmekten ve hakça bölüşmekten geçmektedir.” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.