Özelleştirme kararı alınan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş (Türkşeker) kapsamındaki 14 fabrikanın başlatılan ihale süreci konusunda TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu bir açıklama yaptı.
Özelleştirme kararı alınan Türkiye Şeker Fabrikaları A.Ş (Türkşeker) kapsamındaki 14 fabrikanın başlatılan ihale süreci konusunda TÜRK-İŞ Yönetim Kurulu adına açıklama yapan Genel Başkan Ergün ATALAY “Özelleştirmenin çözüm olmadığı çeşitli uygulama sonuçlarıyla ortaya çıkmıştır. Bu konuda ısrarcı davranılması yeni sorunlara yol açacaktır. Şeker sanayiinin ülke ekonomisine, tarımsal üretime, istihdama ve sosyal hayata katkısı dikkate alınarak Türkşeker fabrikaları özelleştirme kapsamından çıkarılmalıdır” dedi.
TÜRK-İŞ Genel Başkanı’nın açıklaması şu şekilde olmuştur:
“Ülkemizin jeopolitik ve stratejik bakımdan önemi günümüzde daha belirgin olmuştur. Bu aşamada yerli-milli ekonominin kazanımları, devletin hafızasında ve milletinin vicdanında karşılığını bulmaktadır.
Kendi tarımsal üretimine dayalı şeker pancarını temel girdi kullanarak katma değer sağlayan şeker sanayii, tarladan şeker üretimine kadar uzanan entegre yapısıyla ülke ekonomisine önemli katkı sağlamaktadır. Bu nedenle, Türkşeker kapsamındaki 14 fabrikanın özelleştirilmesi için ihale sürecinin başlatılması, geçmiş özelleştirme uygulamalarının sonuçları da dikkate alındığında- doğru bir çözüm olmayacaktır.
Kamu İktisadi Teşebbüsleri (KİT) sosyal ve ekonomik ihtiyaçlar nedeniyle ülkemizde kurulmuş ve geliştirilmişlerdir. KİT’lerin kuruluş amaçları arasında; ülkenin ekonomik kalkınmasını gerçekleştirmek, gelir dağılımını düzenlemek, sosyal adaleti sağlamak, refahta coğrafi dengeleri gözetmek, bölgeler arası farkı azaltmak, topluma belirli kalite ve fiyatla mal ve hizmet sunmak, sanayileşmeyi hızlandırmak, dış ekonomilere bağlı kalmamak gibi faktörler bulunmaktadır.
Şeker Fabrikaları bu amaçları gerçekleştiren önemli kuruluşlar olmuştur. Yatırım, istihdam, üretim ayağı ile birlikte ürün, yan ürün ve hatta atıkların değerlendirilmesi suretiyle rekabet gücü yüksek entegre tesislere dönüşebilir alt yapı özellikleri dikkate alındığında, bu kuruşların özelleştirilmesi değil yeniden değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bugün taşıdığı anlam itibariyle özelleştirme, iktisadi teşebbüslerin mülkiyet ve yönetiminin özel kesime devrinin ötesinde, ulusal ekonomi içerisinde kamu payını azaltmak, kamunun görev ve işlevlerini daraltacak her türlü uygulama olmaktadır.
Ülkenin bugün içinde bulunduğu ekonomik, siyasal ve sosyal şartlar KİT’lere olan ihtiyacı daha da arttırmaktadır. Özellikle, küreselleşme olarak adlandırılan ‘yeni dünya düzeni’ her alanda etkisini yoğun olarak göstermektedir. Nitekim dış güçlerin yürüttüğü lobi faaliyetleri nedeniyle iç pazarın nişasta bazlı şekerler ve yüksek yoğunlukta tatlandırıcılar ile daraltılması söz konusudur.
Nişasta bazlı şeker kotalarının ağırlıklı bölümünün kontrolü yabancı şirketlerin elindedir. Elde ettikleri büyük kar paylarının yüksek yoğunlukta tatlandırıcılarda olduğu gibi yurtdışına transfer edilmesi ülkenin ekonomik çıkarları açısından son derece vahim bir durumu ortaya koymaktadır. Dahası sağlıklı gıda üretimine olan talebin hızla yükseldiği tüm dünyada nişasta bazlı şekerler ve yüksek yoğunlukta tatlandırıcıların sağlık boyutu da tartışma konusudur. Bu yönüyle kamu sağlığını da yakından ilgilendirmektedir.
Şeker Fabrikalarının kuruluş amacı öncelikle kamu yararına hizmettir. Bu kuruluşları değerlendirirken yalnızca kâr/zarar durumuna bakıp olumsuz bir sonuca varmak yanıltıcı bir yaklaşımdır. Kaldı ki şeker fabrikaları kar etmeyen kuruluşlar da değildir.
Özelleştirmenin ülke gündemine girdiği tarihten bu yana işçi kesimi olarak yapılan eleştirilerde Türkiye gerçeği ön planda tutulmuş, ülke ekonomisi ve çalışanlar açısından özelleştirmenin doğuracağı sakıncalara dikkat çekilmiştir. Özelleştirmenin çözüm olmadığı, ileri sürülen gerekçelerin geçerli olmadığı yaşanan süreç içinde ortaya net olarak çıkmıştır.
Özelleştirme çözüm değildir. Şeker sektöründe özelleştirme yerine, küresel ve ulusal temelde yükselen eğilimlerin, yeni yaklaşımların değerlendirilmesi gerekmektedir. ABD ve AB’de faaliyet gösteren şirketlerin önemli bir bölümü çiftçi kooperatiflerinin ve çalışanların içinde yer aldığı yönetim modellerinin mülkiyetindedir.
Bu doğrultuda TÜRKŞEKER fabrikalarının özelleştirme sürecinden acilen çıkarılması; üretici, çalışan ve kamunun yer aldığı bir yapılanma modeli içerisinde teknolojik yönden güçlendirilmesi, insan kaynağı açısından takviye edilmesi, destek ve teşvikler konusunda sektöre -dünyada olduğu gibi- özel önem verilmesi gerekmektedir.”