Ülkemiz ve çalışma hayatı sıkıntılı bir dönemi yaşamaya devam ediyor.
Yakın coğrafi bölgemizde acımasız bir paylaşım savaşı yaşanmaktadır. Enerji kaynaklarını kontrol altında tutmak, ekonomik menfaatlerini sürdürmek için küresel güçlerin verdiği mücadelenin olumsuz yansımalarını günlük hayatımızda yaşıyoruz. Ülkemize yönelik kirli hesapların yaşandığı, terör saldırılarının arttığı bir ortamdayız. TÜRK-İŞ’in yaklaşık 65 yıllık geçmişinde egemen olan yaklaşım ülkenin birliği, vatanın bölünmezliği temelinde işçi hak ve özgürlüklerinin korunması ve geliştirilmesi olmuştur. Bu çizgi bugün de kararlılıkla sürdürülmektedir. Ancak hepimizin bildiği gerçek, terörün ön plana çıktığı bir durumda çalışanların sorunlarını, yaşama koşullarını gündeme taşımanın kolay olmadığıdır.
Bütün olumsuz şartlara rağmen, işçilerin Uluslararası Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü olan 1 Mayıs’ı ülkemizde barış içinde meydanlarda kutladık. Konfederasyonumuz bu yıl merkezi düzeyde, Başkanlar Kurulu’nun kararı doğrultusunda Çanakkale’de 1 Mayıs kutlamasını gerçekleştirdi. Ulusal Kurtuluş Savaşı meşalesinin “bağımsızlık ve özgürlük” şiarıyla yakıldığı ilimizde yaşadığımız sorunları ve taleplerimizi açıkladık.
Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) 105. Genel Kurulu 31 Mayıs11 Haziran 2016 tarihlerinde Cenevre’de yapıldı. 156 ülkenin devlet, işçi ve işveren temsilcileri genel kurula hitap ederek dünya, ülke ve çalışma hayatı ile ilgili görüşlerini dile getirdi. Hazırlanan raporları değerlendirdi. Çalışanları temsilen, Türkiye İşçi Delegesi olarak 2 Haziran 2016 günü genel kurula hitap ettim. Gündemdeki konular hakkında düşüncelerimi açıkladım.
İşçi sınıfının önünde önemli sorunlar bulunmaktadır. Özellikle Uluslararası Çalışma Örgütü’nün (ILO) tanımladığı “insana yakışır iş” kapsamında iş imkanları sağlanması konusunda sıkıntılar devam etmektedir. Taşeron işçileri ile geçici işçilerin sorunlarını her platformda dile getirip çözümü için çaba gösteriyoruz. Talebimiz net ve açıktır. Bu kapsamdaki işçiler kadroya geçirilmeli, iş güvencesi sağlanarak insana yakışır çalışma koşullarına kavuşturulmalıdır.
Suriye’deki iç savaş dolayısıyla ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeli mültecilerin durumu, son yılların en büyük insani krizlerinden birisidir. Uluslararası camia maalesef bu krizi iyi yönetememiştir. Bu krizin ekonomik ve sosyal etkileri önceleri komşu ülkelerde kendini göstermiştir. Türkiye’ye gelen Suriyelilerin sayısı 3 milyon kişiye ulaşmıştır ve ülkemiz işgücü piyasasını olumsuz etkilemiştir. Suriyeli mülteciler, kayıt dışı çalışmak durumunda, asgari ücretin çok altında, uygun olmayan iş ortamlarında kalmaktadır. Bu durum haksız rekabete yol açmakta, çalışanlar ve işsizler arasında gerginliğe neden olmaktadır. Bu sorunun çözüme kavuşmasında da önemli görev ve sorumluluklarımız bulunmaktadır.
İş Kanunu’nda mevcut esnek çalışma düzenlemeleri genişletilmek istenmektedir. Böylece kuralsız çalışma ve kayıt dışılık yasal koruma altında meşrulaştırılmaktadır. Bu konudaki düzenlemeler “kolay ve ucuz işten çıkarma” arayışlarının bir sonucudur. İşgücü maliyetini düşürerek, ucuzlatarak rekabeti sağlamak istenmesidir. Doğrudan yabancı sermaye gelmesi ve yatırım yapılması önündeki engel işçilerin hakları ve emek maliyeti olarak gösterilmektedir. Çalışanların yaşamlarını sürdürebilmek için bir işe ihtiyaçları olduğu gerçeği ile hayatları esir alınmak istenmektedir. Zaten mevcut yapıda bile yeteri seviyede korunamayan işçinin ve işçi emeğinin daha da korunamaz hale gelmesinin yolu açılmak istenmektedir.
Hükümet tarafından getirilen düzenlemelerden birisi de esnek çalışma modelleri arasında yer alan ve fevkalade tartışmalı bir konu olan ödünç iş ilişkisidir. “Kiralık İşçilik” olarak tanımlanan düzenleme TBMM Genel Kurulunda 06.05.2016 tarihinde 6715 kanun numarası ile kabul edilmiş ve Cumhurbaşkanı tarafından da onaylanarak yürürlüğe girmiştir. Bu kanun ile Özel İstihdam Büroları Aracılığıyla Geçici İş İlişkisi Düzenlemesi (meslek edinilmiş geçici iş ilişkisi müessesesi) artık mevzuatımıza girmiş bulunmaktadır.
Konfederasyonumuz yıllardan bu yana bu türden bir düzenlemenin yol açacağı olumsuzlukları detayları ve gerekçeleriyle her ortamda ifade etmiştir. Bu amaçla 81 ilde imza kampanyaları düzenlenmiş, işçilerin yoğun olduğu bölgelerde kitlesel basın toplantıları yapılmıştır. Başkanlar Kurulu’muz gelişmeleri sürekli değerlendirmiş, TBMM görüşmeleri öncesinde ve sırasında görüşlerimiz ve taleplerimiz tüm yetkili makamlar nezdinde dile getirilmiştir. Yapılan görüşmeler sonucu bir kısım taleplerimiz kabul görmüştür. Ancak geçmişte sağlanan üç işçi konfederasyonunun birlikteliği bu sefer sağlanamamış ve endişe duyulan bu temel konuda düzenleme yapılması önlenememiştir. Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvuru yapılması için çalışma yapılarak hazırlanan görüş Ana Muhalefet Partisine iletilmiştir.
Hükümetin işçi haklarına yönelik bir başka düzenlemesi de, getirilmesi planlanan zorunlu arabuluculuk sistemidir. Böylece iş yasalarının işçiyi koruyucu nitelikteki emredici hükümlerinin etkinliği azaltılmak istenmektedir. İş ilişkisinin zayıf tarafı olan işçilerin, yasaların öngördüğü asgari iş koşullarına uyulmasını ve işçilik haklarını talep etmeleri çok kolay değildir. Zorunlu arabuluculuk sistemi taraflar arasında tamamen serbest pazarlığa dayanan bir sistemi öngörmektedir. İşçilik hakları nihayetinde pazarlık konusu olacaksa bundan çalışanın zararlı çıkacağı açıktır. Sendikalarımız iş koşullarının uygulanması ve iyileştirilmesi için var gücüyle çalışmaktadır. Ancak örgütlenme düzeyi sendikaların etkinliğini zayıflatmaktadır. İş hukuku alanında zorunlu arabuluculuk sisteminin getirilmesi iş hukuku normlarının etkinliğini azaltacak, hak arama özgürlüğünü sınırlayacaktır.
Çalışanların tasarrufları üzerinden, otomatik katılımlı ve başlangıçta zorunlu bir tasarruf sistemi üzerinde çalışıldığı kamuoyuna yansımıştır. Türkiye’de uygulanmak istenen otomatik katılım modelinin bir başka örneğini Dünyada görmek mümkün değildir. Bireysel emeklilik sistemine otomatik katılım işgücü piyasasını olumsuz etkileyecektir. Bu uygulamanın hayata geçirilmesinde ısrar edilmesi, iş barışının bozulması ve çalışanların reel gelirinin azalması sonucuna yol açacaktır. Devletin resmi verilerine göre bir kişinin asgari aylık geçim maliyeti net 1.600 TL olarak belirlenmişken asgari ücret aylık net 1.300 TL olarak kararlaştırılmıştır. Her ay 300 TL eksik ücret alan çalışandan ayrıca 100 TL zorunlu bireysel emeklilik kesintisi yapılması, çalışanları açlığa mahkum etmektir.
Aslında getirilmek istenen ‘zorunlu’ bireysel emeklilik sistemi, sürekli gündemde tutulan ve tüm çalışmalarının bitirildiği iddia edilen yeni kıdem tazminatı sistemine geçişe ön hazırlık olarak değerlendirilebilir. Bireysel Emeklilik Sistemi’nin güçlenmesi için atılan her adımın aynı zamanda kıdem tazminatını bu sistem içine alabilmek için geçilen bir aşama olarak görmek mümkündür.
TÜRKİŞ şimdi çalışmakta olan işçi kıdem tazminatında hangi haklara sahipse, ileride çalışacak işçinin de aynı haklara sahip olmasını istemektedir. TÜRK İŞ kıdem tazminatını, işçinin “ödenmesi sonraya bırakılmış ücret” olarak görmektedir. Bu hakkın aşındırılması değil, korunması ve geliştirilmesi gerekir. Burada hak kayıplarına yol açacak düzenlemeleri işçiler kabul etmeyecektir. Şimdiye kadar işçilerin başını öne eğmedik, bundan sonra da eğmeyiz. Kıdem tazminatı kırmızı çizgidir. Son kaledir. TÜRKİŞ Genel Kurulunun bu konuda alınmış kararı vardır. Kimse sabrımızı zorlamasın. Yaptırmayız…
TÜRKİŞ topluluğu adına, halkımızın ve üyelerimizin Ramazan Bayramını candan kutluyor, bayramın tüm insanlığa barış ve mutluluk, ülkemize huzur ve refah getirmesini diliyorum.