Sayın Genel Direktör,
Değerli Başkanlar ve Katılımcılar,
Öncelikle, Üçlü yapısı ile tüm dünya çalışanları açısından son derece önemli bir Kuruluş olan Uluslararası Çalışma Örgütünün Genel Direktör düzeyinde ülkemizi ziyaret etmesinden duyduğumuz memnuniyeti ifade etmek isterim.
Ayrıca, şahsınızın uluslararası işçi hareketinden geliyor olması, Türkiye işçi hareketi ve sorunlarına aşina olmanız bizim açımızdan önemli bir avantaj sağlamakta, ILO’dan beklentilerimizi artırmaktadır.
Bu çerçevede tüm konfederasyon başkanlarının katılımı ile bu toplantıyı düzenlediğiniz için teşekkür ediyor, ülkemizde sizi görmekten duyduğumuz memnuniyeti ifade etmek istiyorum.
Sayın Genel Direktör,
Sizin de katılıp takip edeceğiniz gibi, yarından itibaren G20 ülkelerinin çalışma ve maliye bakanlarını ve Kasım ayında da G20 devlet ve hükümet başkanlarını Türkiye’de ağırlayacağız. G20 sürecinde işçi kesimi olarak düzenlediğimiz L20 toplantıları, hem dünya emekçilerinin hem de ülkemiz çalışanlarının sorunlarını daha görünür hale getirmek açısından işçi hareketi için bir fırsat niteliğindedir.
Tüm dünya çalışanları adaletsizlik ve eşitsizlikten mağdur olmuş, ILO’nun insan onuruna yakışır iş gündeminin önemli etkilerine rağmen çalışanlar kötü çalışma koşullarında, düşük ücretle ve örgütsüz çalışmaya mahkum olmuştur.
Türk-İş olarak, her 7 Ekim’de farklı bir üniversiteyle ve farklı bir şehrimizde 7 Ekim’de İnsan onuruna yakışır iş günü etkinlikleri düzenliyor ve bu kavramı gündemde tutmak için gayret sarf ediyoruz.
Uluslararası Çalışma Konferansında yaptığım konuşmalarda da dile getirdiğim gibi son yıllarda pek çok yasal değişiklik yapılmış ve ülkemiz çalışanları ve sendikalarının başta örgütlenme olmak üzere pek çok sorununa kapsamlı çözümler getirilmeye çalışılmıştır. TÜRK-İŞ Konfederasyonu olarak, bu çalışmalara var olan sosyal diyalog mekanizmaları aracılığı ile katkı sunmaya çalıştık ve görüşlerimizi hükümetlere ilettik.
Ancak, taleplerimizin tam olarak yerine getirildiğini ve atılan adımların yeterli olduğunu söylemek mümkün değildir.
Sayın Genel Direktör,
2012 yılında sosyal tarafların görüşü alınarak yürürlüğe giren 6356 Sayılı Sendikalar ve Toplu İş Sözleşmesi Kanununa rağmen, işçilerin sendikalara üye olması ve toplu iş sözleşmesi hakkına erişmesi ve özellikle grev hakkının kullanımı noktasında halen sorunlar bulunmaktadır. Sendikalara üye olan işçilerin işten çıkarılmasına karşı kesin çözüm getirilebilmiş değildir.
Başta giderek yaygınlaşan taşeronlaşma ve esnek çalışma biçimleri örgütlenmeyi daha da zorlaştırmıştır. Kadınlarımızın işgücüne katılımı oldukça düşük seviyelerde kalırken, gençlerimiz işsizlik sorunu ile boğuşmak zorunda kalmaktadır.
Ekonomiyi ve çalışma yaşamını olumsuz etkileyen bir diğer önemli sorun da kayıt dışı istihdamdır. Ülkemizde istihdam edilenlerin yaklaşık üçte biri kayıt dışıdır.
Çalışma hayatının en temel meselelerinden birisi olan iş sağlığı güvenliği konusunda 6331 Sayılı müstakil kanun çıkarılmış daha önce onaylanmamış 167, 176 ve 187 Sayılı Sözleşmeler, ülkemizde özellikle maden inşaat ve metal sektörlerinde yaşanan vahim kazaların ardından onaylanmıştır. TÜRK-İŞ bu sürece de sosyal diyalog anlayışına uygun şekilde gerekli katkıyı sunmuştur.
Gelişmekte olan ekonomisiyle Türkiye; sürekli ilerleme ve değişim içerisinde olmalı, çalışma koşullarını, sendikal hak ve özgürlükleri geliştirmek için çalışmaya ara vermeden devam etmelidir. Dolayısıyla, kazanılmış hakları koruma ve geliştirme mücadelesinde ILO, Türkiye açısından hayati derecedeki önemini her zaman korumaktadır.
Ekonomik kriz tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de etkisini göstermekte; ülkemizde işsizlik yaygınlaşmaktadır. Bozulan çalışma koşullarının yanında ücret karşılığı çalışanların satın alma gücü ve emeğin milli gelirden aldığı pay azalmaktadır.
Sayın Genel Direktör,
Bulunduğumuz coğrafya’da yer alan ülkeler, son yıllarda terör olayları ve savaşlarla sarsılmakta, çocuklar, kadınlar, yaşlılar ve sivil halk hayatını kaybetmektedir. Genel başkanı olduğum Demiryol-İş sendikasının örgütlü olduğu TCDD çalışanları da dahil olmak üzere pek çok masum vatandaşımız kurulan pusu ve saldırılara hedef olmuş, çocukları yetim kalmıştır.
Yaşanan savaşlar ve terör olayları nedeniyle bu ülkelerde çalışanların bugüne kadar ki tüm maddi ve manevi kazanımları yok edilmiştir. Savaşın ve terörün dini ya da imanı olmadığını hepimiz biliyoruz. Uluslararası toplum terör ve savaş konusunda çifte standart uygulamamalı, silah üreten ve satan ülkeler, barışa hizmet etmeyen hiçbir ülke veya örgüte silah satmamalıdır. Tüm bileşenleri ile Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum bu konuda ısrarcı olmalıdır.
ILO temsilciliği olan az sayıda ülkeden birisi olan; Türkiye, bu durumdan elbette faydalanmaktadır. ILO Ankara Ofisi, genç ve yeni temsilcisi ile başta iş sağlığı ve güvenliği ve Suriyeli mülteciler olmak üzere diğer konularda yürüttüğü çalışma ve projelerle çalışma hayatına katkı sunmaya devam etmektedir. İnşallah, önümüzdeki günlerde bu çalışmaların da faydalarını göreceğiz.
Türk-İş olarak, ILO’nun ve Ankara ofisinin tüm çalışmalarına katkı sunmaya hazır olduğumuzu ifade ederek, bir kez daha ülkemize hoş geldiniz diyorum.